Ulusal Egemenlik ve 28 Şubat
Ulusal Egemenlik Bayramını kutladığımız şu günlerde 28 Şubat olayı tekrar tazeliğini ve gündemdeki yerini korumaktadır. Millete rağmen millete şekil ve kalıp biçenlerin bunu egemenlik adına ve millet adına yapmaları da manidardır.
Zaten tarih boyunca tüm zorbalar bunu zorbalık adına yapmamışlar, hep milletin iyiliği ve ülkenin geleceği için yapmışlardır! Devrim hep önce kendi çocuklarını yemiştir! Ne hikmetse zorbalık dönemlerinde de günü gün edenler ve saltanat sürenler olmuştur, saltanattan beslenenler ve kemik yalayıcılar olmuştur.
Bunlar ulusun bir parçasını temsil etse de ulusun hepsi demek değildir, işin aslı ulus diyenler ulus denen kavramın bile asıl ihtivasını temsil etmemektedir. TDK sözlüğü ulus karşılığı millet demekse de sosyolojik olarak ve kavramsal olarak aynı anlamı ifade etmediği bunu söyleyenlerin kişilik ve kimliklerine bakılırsa daha iyi anlaşılacaktır.
Ulus kavramını klişe olarak kullanıp milleti kategorize edip ayıranlar daha baştan milletin egemenliğine göz koymuş durumdadırlar. Özgürlük, makam, mevki, mal mülk sahibi olabilme ve kendini temsil edebilme gibi hakları işgal edip kendilerinden olanları ulus görüp diğer vatandaşlarını hor gören anlayış ki bu anlayış dışa bağımlı ve işbirlikçi anlayıştır, her türlü kazanımı kendinden görmüştür ve darbeler ve zorbalıklar hep bunun için yapılmıştır.
İşin ilginci ulus diyenlerin demokrasi ve cumhuriyet diyenlerin bu kavramlarla ilişkisi ya çok az olmuş ya da hiç olmamıştır. Bu kavramlar onların kendi hegomanyalarına hizmet ettiği müddetçe anlamlı olmuştur.
Yine bir diğer ilginç taraf ülkemizde yapılan tüm darbeler dış kaynaklı ve destekli olmuştur. Ve yapılan tüm darbeler ile ülke insanının önü kesilmiş kurulan özerk yapılar ile ulusal egemenlik sekteye uğramıştır.27 Mayıs devriminden sonra Anayasa mahkemesi kurulmuş,12 Eylülden sonra YÖK ve HSYK kurulmuş, 28 Şubattan sonra da BDDK kurulmuştur. Dış destekli bu darbelerin asıl amacı Kurtuluş Savaşında hezimete uğrayan aşağılık emperyalist ve Siyonist odakların milletin egemenliğine sinsi sinsi göz koyma planlarının devam ettirme çabasıdır.
Tüm darbeler dış destekli olmuş ve hepsi ulusal egemenliği korumak adına yapılmıştır! Yerli girişimler muhtıradan öteye gidememiştir! Tüm darbelerden sonra onların istedikleri kişiler iktidar olmuş ve ne hikmetse halkımız bunları desteklemiş ve ondan sonra da sıra vatan kurtaran en kahraman rıdvanlara gelmiştir. Yani ölüm gösterilmiş sıtmaya razı edilmiştir. Ve yine değişmeyen bir şeyde ülke bu süreçlerden sonra milyoner ve milyarderler türemiş ve sürekli borçlanılmıştır. Sömürü düzeni katlanarak devam etmiştir.
İktisatçılar boşuna demiyor milyon dolarlık işler ticaret, milyar dolarlık işler siyaset, milyar dolarlar yüzlerle ifade edilmeye başlayınca da savaş kapsamındadır diye.
28 Şubat süreci de başlı başına ülke kaynaklarının sömürtülmesi, İsrail devletinin çıkarlarının korunması ve dış güçlere yalakalık yaparak ayakta duran komprador sermayenin hortumlarının kamutek yani havuz sistemi ile kesilmesinden dolayı yapılmıştır.
Darbe yapanların maşa olduğu aşikâr. Onlara destek veren dış kaynaklı medya ve sermaye sahipleri de aşikâr. Burada gizli olan ve çirkin olan darbe zamanı darbe yapanlardan yana tavır koyup onları alkışlayanların, postal yalayanların, şimdi demokrat kesilip havarilik yapmasıdır. Bu ya cehalet, ya korkaklık ya da işbirlikçiliktir. Darbe yapanlar kadar tehlikelidirler.
Bu işbirlikçiler bu gün hala saltanat sürüyor, zenginliklerine zenginlik katıyor ise ve ülke hala borçlandırılıyor ise, dış ticaret açığımız devam ediyor ise; görünen zorbalıklardan bazılarından kurtulunuyor olunması bizi pek sevindirmesin, 12 Eylül ve 28 Şubat devam ediyor demektir. Hala üreten düşünen ve lider ülke olabilen değil, tüketen sömürülen ve bazılarının çizdiği projelerde model ülke olmaktan kurtulamayan bir ulus olmaktan öteye gidemedik. Yeri gelmişken ihracat arttı diye bas bas bağıranlar ithalat ve dış borçtan söz etmiyor. Ya da dış borç özel sektörün diyor. Diyor demesine de ihracatı yapan da özel sektör sen değilsin ki!
Borç yiğidin kamçısıdır diyenler, borç alanın emir alan olduğunu gizlemeye çalışanlardır. Emir alanın da egemenliği sınırlıdır. Egemenlik özgürlüktür, en büyük özgürlükte kula kulluktan vazgeçip Rabb’e kul olmaktır.