Avrupa’nın Müzmin İslamofobi Hastalığı
Avrupa 19 ve 20. asırlarda bir süpürme hareketi ile kendi dışında gördüğü tüm medeniyet ve kültürleri adeta yok etmiş ve kendi çıkar ve düzenine uygun yönetimlerle Dünya’yı “kendi” ve “ötekiler” olarak ikiye bölmüştür. Avrupa gerek zihin algısı gerekse oluşturduğu haritalarla kendini merkeze almıştır. Neticede Avrupamerkezcilik, Avrupa kültürü merkeze alınarak, hem Avrupa’yı hem de Dünya’yı yeniden kurgulayan düşünce akımı olarak ortaya çıkmıştır.
Bu düşüncenin temel özelliği, kendi uygarlığının ve kültürünün üstünlüğüne duyulan inançtır. Aslında Avrupamerkezcilik, köklerini Rönesans’tan alır. Antik Yunanistan, Roma, Hıristiyan Feodal Avrupa ve kapitalist Avrupa sıralamasını izleyen bir “Batı” kültürü veya uygarlığı kavramına ulaşılmıştır. Sonuçta Antik Yunan ve Helenizm, asıl geliştiği kökeninden, yani “Doğu”dan koparılmış, Avrupa ve Hıristiyanlık temelinde geliştirilen ırkçı ve dinsel bir niteliğe kavuşmuştur.
Hâlbuki Yunanlılar, Doğu dünyasının kültür alanı içinde yer aldıklarını bildikleri gibi, Mısırlılardan ve Fenikelilerden öğrendiklerini de inkâr etmiyorlardı. Yani, Avrupamerkezci bakışın kendilerine atfettiği “Doğu karşıtı” özellikleri benimsemiş değillerdi. Aksine, mitsel de olsa, atalarından bazılarının Mısırlılardan geldiğine inanıyorlardı.
Bu anlamda Eski Yunanlılar torunlarından daha erdemli oldukları ifade edilebilir. Zira dede Avrupa Mısır medeniyetinin hakkını verirken Yunan medeniyeti üzerine kurgu yapan şimdiki Avrupa düşmanca, ırkçı ve ötekileştirici tutumu benimsemiştir. Avrupa’nın yakın tarihte özellikle İslam’a karşı sinsi ve planlı şekilde sürdürdüğü düşmanca tavır her fırsatta kendini göstermiştir.
İslamofobi; İslam düşmanlığını ve İslam dinine mensup olan bireylerin dışlanmasını, ötekileştirilmesini esas alır. İslam bu düşünceye göre öcü olup, bastırılmalı, kontrol edilmeli veya yok edilmelidir. Batı eline geçen her fırsatı da değerlendirmekte ve özellikle Müslümanlar içinden çıkan İslam düşmanlarına büyük hürmet göstermektedir.
Salman Rüşdi de Batı’nın ödüllendirdiği, efendilerinin tam da istediği bir tip olarak sahiplerinden istediği takdir ve ödülü alan bir örnektir. Rüşdi, ilk baskısı 1988’de İngiltere’de yapılan, bir bölümünde Hz. Muhammed’in (sav) içinde yaşadığı pagan topluluğun desteğini almak için Kuran-ı Kerim’e şeytan tarafından putlara övgü karıştırıldığı iddiasında bulunan, Şeytan Ayetleri kitabının Hint asıllı, İngiliz yazarıdır.
Batı’nın Salman Rüşdi’yi savunması ile İslam dünyasında birçok ülkede ayaklanmalar yaşandı. Buna karşın Rüşdi’ye 2008 yılında İngiltere’de Kraliçe II. Elizabeth tarafından Şövalyelik unvanı verilmiştir.
Özellikle 11 Eylül sonrasında Batı’da hızla yükselen İslamofobi, dile ve eyleme daha açık bir şekilde dökülmeye başlamıştır. Örneğin 2005 yılında Danimarka’da Jyllands-Posten isimli bir gazetede 30 Eylül 2005 tarihinde yayınlanan ve Hz. Muhammed’in (sav) bir terörist olarak resmedildiği karikatür büyük bir nefrete sebep olmuştur.
Karikatür, Hollanda’da, Almanya’da, Norveç’te, İsveç’te İsviçre’de, İtalya’da, Yunanistan’da, Fransa’da, İspanya’da, Belçika’da, Avusturya’da ve daha birçok dergide, gazetede yeniden yayımlandı.
Danimarkalı vekil ve Kopenhag belediye eski başkanı Louise Frevert Müslümanları Danimarka toplumundaki kanserli tümöre benzetmişti. Allensbach Enstitüsü’nün yaptığı bir araştırmaya göre Almaların yüzde 56’si ülkede camilerin kapatılmasını savunuyordu, yüzde 62’si ise Müslüman ve Hıristiyan medeniyetleri arasında büyük bir savaş yaşandığına inanmaktaydı. Danimarka’daki bir ders kitabında “Her ne kadar her Müslüman terörist değilse de her terörist Müslüman’dır” yazarak düşmanca ifadeler çocuklara aşılanıyordu.
Hollanda’da bulunan Özgürlük Partisi lideri Geert Wilders ve İşçi Partisi’nin Arap asıllı politikacısı Ehsan Jami, “Nazi faşizmi ne ise, bugünkü İslamiyet’te odur” demişlerdir. Üstelik Hz. Muhammed’i (sav) de Hitler benzetmesi yapmışlardır. Bu azgınlar “Geçtiğimiz yüzyılda dünya Nazilerden ne çektiyse şimdi de İslamiyet’ten aynı şeyi çekiyor” diyorlardı.
Batı’nın İslam düşmanlığı kültür ve sanat alanında da eskiden beri devam etmektedir. Sanatın özgünlüğü kılıfı altında her fırsatta Müslümanlar rencide edilmektedir. Arap asıllı Amerikalı iletişim profesörü Jack Shaheen’in Hollywood filmleri inceleyerek hazırladığı “Hakikaten Kötü Arap” adlı araştırması çok önemlidir. Sessiz sinema döneminden 2000 yılına kadar Hollywood’da çevrilmiş Müslüman veya Arap imgesinin kullanıldığı filmlerin seyredilmesi sonucu varılan sonuçları Jack Shaheen özetle şöyle açıklar: “Hollywood, sanayi olarak hiçbir zaman politikanın dışında hareket etmiş bir sektör değildir. Her zaman siyasa alanıyla paralel olarak faaliyet göstermiştir bir sektördür. Hollywood filmlerindeki Arap veya Müslüman imgesi genellikle de Pentagon’un politikalarından esinlenerek ortaya çıkmıştır.”
Son olarak rahmetli Aytunç Altındal’ın bir sözü ile bitirelim. “Biz Avrupa’nın tarihinde varız kültüründe yokuz.”