Yeni Dünya düzeni içersinde, Türkiye’nin yeri
Değerli okurlarım; öncelikler Urumçi’de yaşananları kınıyor ve lanetleyerek yazıma başlamak istiyorum. Biliyorsunuz ki, Dünya hızla değişmekte ve bu değişimden ülkemiz de direkt olarak etkilenmekte.
İlk olarak, Doğu Türkistan’da yaşanan ve ülke olarak bizleri üzüntüye boğan bu ve benzeri hadiselerin bir daha yaşanmamsı dileğimi dile getirirken, Urumçi’de yaşanılanlar ulusal basınımızda geniş bir şekilde ele alındı. Birçok köşe yazarımızın tabiri caizse ‘insanımızı gaza getiren’ bir tarz ve üslup içerisinde olayları aktarmasını da gözlemledik. Doğrusu bu tip yazılar beni hayrete düşürdü.
Yine bildiğinizi tahmin ettiğim gibi, Urumçi’de Uygur Türk’lerine karşı Han Çinlilerinin giriştiği katliam eylemini, en çarpıcı fotoğraflarıyla bazı grubun amiral gemisi sayılan gazetesi geniş bir şekilde kamuoyuna yansıtıldı.
Ancak, görüntüleri inceleyen China Daily gazetesi, (Hürriyet’te, Milliyet, Posta, Radikal ile Sözcü’de de) çıkan fotoğrafın Urumçi ve Uygurlarla bir ilişkisi bulunmadığını açıkladı.
Hürriyet’in tam sayfa yayımladığı fotoğraf Çin’in Hangchu kentinde 15 Mayıs günü meydana gelen bir trafik kazasıyla ilgiliymiş.
Türk kamuoyunu büyük bir umutsuzluğa sevk edecek kadar konuyu çaresizlik içinde aktarmanın yayıncılara sağladığı geçici bir halkça tutulma olsa bile bazı sakıncaları da var şüphesiz.
Malum, Türkiye bütün köprüleri yıkarak meseleye yaklaşamaz şüphesiz. Diyelim ki olaylara Çin ile bağlarını tamamen koparacak şekilde yaklaştı ve bu ülke ile çok ciddi ve geriye dönülmez bir diplomatik krizin içine girdi.
Peki, bu tavrın Uygur Türklerine faydası mı olur, yoksa zararı mı? Çin ile ilişkileri devam eden Türkiye, soruna çözüm bulabilmek için daha etkin çalışmalar yapabilir. Medyanın da bu gerçeği doğru okuması gerektiği kanaatindeyim.
Uygur bölgesinde yaşananları, diğer bölgelerde yaşanan ve daha etkin rol oynadığımız hadiselerle bire bir kıyaslamak yanlış olur.
İsrail’in yaptığı yanlışlar üzerine ‘one minute’ deme şansınız daha kolaydır mesela. Çünkü İsrail size çok yakın bir coğrafyada yaşıyor ve pek çok alanda ortak çalışmanın avantajını taşıyorsunuz. İsrail’in komşusu bazı ülkelerle sizin çok yakın bir temasınızın olduğunu da cümle âlem biliyor.
Çin, kapalı bir rejimle yönetiliyor ve etki alanınız sanıldığı kadar geniş değil. Buna rağmen yapılacak işler var. Ancak o işlerin doğru yapılabilmesi için soğukkanlı ve akılcı bir yolun tercih edilmesi gerekiyor…
Dış politika bir geniş görüşlülük ölçümüdür ve sadece hamasetle yürütülemez. ‘Devlet, hesap
kitap yapsın, basın halkın hissiyatına uygun heyecanlı yayınlar yapabilir’ dememek lazım.
Çünkü uluslararası dengeleri göz ardı eder, politik gerçeklikten uzaklaşır ve dış haberciliği sadece ‘vatandaşı gaza getirme’ operasyonu olarak görürseniz, devletinize de hata yaptırmış olursunuz.
Soğukkanlılıkla çözülecek problemler, hamasetle tartışılacak konular var. Her şeyi birbirine karıştırdığınızda tarihî hatalar yaparsınız ve geriye dönülmesi zor bir yola girmiş olursunuz. Bu nedenle dış haberlerin bir kuyumcu titizliği içinde ele alınması gerekiyor.
Mesela Uygur bölgesinde yaşanan korkunç olayları incelerken olaya şu soruyla başlamak şart: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Çin gezisinden hemen sonra bu olayların tezgâhlanması, kimin planıdır?
Bu hadiselerden Uygurların bir kazancı var mıdır? Şu an oluşan gergin havadan kim kazançlı çıkmıştır. Bu konuda atılacak her adımın iyi hesaplanarak atılmasından yanayım.
Bu düşüncelerle Dünya’daki bu değişimi ve yaşanan olayları, dolayısıyla gelişmeleri dilimin döndüğünce sizlerle paylaşmaya çalıştım.
Hülasa, değerli okurlarım bana ayrılan bu sütunun aldığı kadar yazı yazıp editörümü zor duruma düşürmeden, yazıma burada nihayete erdirmek, istiyorum. Haftaya bu sütun da buluşmak üzere, diyorum ve Yeni Dünya düzeni içersinde, Türkiye’nin yeri ne olacak konulu yazımın devamını sizlerle paylaşma, isteğimi ve arzumu yineliyor, huzur ve barışın olduğu bir Dünya temenni ediyorum kalın sağlıcakla.