Sadede Gelelim
Ülkemiz son zamanlarda olağan üstü hallerden ve sıra dışı olaylardan geçilmez oldu. Herkesin kendince söylediği, söyleyemediği bir şeyleri var. Kem kümler, zanlar, iftiralar, yalanlar ve yalanlamalar birbiri ardına gelip gidiyor. Sağlıklı bir iletişim ve sağlıklı bir bilgilendirme olmadığı için gerçekler sis perdelerinin arkasında kalıyor.
Epey zaman geçti olaylara baktığımızda şunu görüyoruz; yolsuzluk ve paralel yapı, paralel bir şekilde bu günlere kadar gelmiş. Zaten paralel olmak demek, aynı yönde fakat eşit mesafeler ile birbirinden ayrılmış, birbirini kesmeyen; aynı yönde aynı zamanda gelişen demek değil midir? Ne olmuşsa olmuş, araya kara kedi girince sirkatler söylenip, şecaatler arz edilince halk bir şekilde bir şeylerden haberdar olmuş.
Bu konuda bilgilerimiz ne ilm’el, ne ayn’el ne de hakk’al yakin olmadığı ve bilgi sahiplerinin de bu meseleyi sağlıklı bir ortamda tartışıp ortaya koyamadığı için Tekasür suresini hatırlatarak çoğunluk ve güç sarhoşluğunun ilmin ve hakikatin önünü kestiğini hatırlatacağız.
Küresel güçler ile bağlantı kurup, bağ kurup, bu günlere gelenler, küresel tezgâhta ameleliği bu ülkede patronluk, önderlik diye sunanlar ama her hali karda o tezgâha isteyerek veya istemeyerek hizmet edenler, lütfen saadete gelin. Asılda birbirinizden farkınız yok. Biriniz İsrail hususunda vartaya düşerken, diğeriniz Suriye ev Irakta vartaya bastı. Çünkü paralelsiniz!
Haysiyet yoksunları malı götürürken susanlar, ehliyet ve liyakat aramadan bizdendir diye birilerinin hakkı gasp edilirken susanlar, karşılıklı olarak kazan kazan Siyonist felsefesi ile günü kurtaranlar bu gün saadete gelinde bari hakikat fedaileri olduğunuzu görelim.
Derenin taşı ile derenin kuşu vuruluyor denip bizleri de aklıselime davet edenlere diyorum ki o dere bizim dere değil. O dere işbirlikçi, teslimiyetçi ve dahi çarkçıların deresi. Bizi pis sulara çekmeyin. Sizin dere dediğiniz bataklık zaten, onu dahi göremiyorsunuz. Debelendikçe batıyorsunuz.
Paralel yapıdan bahsedenler paralel kaidesini de bilmeliler! Bileşke vektörler ile köşegen olanlar kimlerdir, bunu izah etmeliler! Yoksa madurum da madurum edebiyatı ile gün kurtulur ama akıbet hala karanlıkta kalır.
Osmanlı insanının üstün bir ahlâk anlayışı vardı. “Türkiye Seyahatnamesi” ile meşhur Du Loir 1650’lerde şunları yazıyor: “Hiç şüphesiz ki, ahlâk bakımından Türk siyaseti ile medeni hayatı bütün dünyaya örnek olabilecek vaziyettedir.” Bu durumdan, içinde bulunduğumuz duruma düşmenin vebali herkeste olduğu kadar en çokta çarkçıbaşı siyaseti yapan yöneticilerdedir.
Vakıf arazilerinde, vakfiyelerde rant ve saltanat arayanlar şu kıssayı unuttular herhalde: Bir gün Hz. Süleyman ile Hüdhüd kuşu kendi aralarında konuşup sohbet ediyorlardı. Sohbet esnasında konu Hz. Süleyman’ın göz kamaştırıcı muhteşem saltanatına gelince Hüdhüd kuşu Hz. Süleyman’a: “Ey Süleyman! İstersem senin sarayını da, saltanatını da yerle bir edebilirim!” demiş.
Bunun üzerine, Hz. Süleyman gülümseyerek: “Ey kuş, senin sıkletin (ağırlığın) ne kadar ki şu koca sarayı yıkabileceksin!” diye sorunca kuş, bir Peygamberin asla günah işlemeyeceğini ve zerre kadar haram yemeyeceğini bildiğinden, içine haram mal karışmaya başlayan her saltanatın mutlaka yıkılacağını ve vakıf/kamu malının yıkıcı gücünü anlatabilmek için şu ibretlik misali vermiş:
“Gidip vakıf malından bir parça koparırım. Sonra da onu senin sarayının damına bırakırım. Ondan sonra gör bakalım o sarayın ve saltanatın nasıl parça parça olup yıkıldığını!”
Peygamber Efendimiz: ”İyilik güzel ahlâktır, kötülük vicdanını rahatsız eden, duymasını istemediğin şeydir.” (Tirmizi, Zühd, 52; Müsned, IV, 182) buyurmuştur. Bu duyulanlar, görülenler ortada iken ibret almayıp suçlu arayanlar aynaya bakmanız yeterli.
Bir başka hadiste ise: “İyilik nefsin huzur bulduğu şeydir. İsm denilen kötülük ve günah ise gönlü ve sadrı sıkıştıran rahatsız eden şeydir.” (Müslim, Birr, 14) buyrulmaktadır. Göğüsleriniz daralmıyor ve bahaneleriniz gerçeklerin önüne geçiyor ise en azından ahlak ölçülerinizi ve kıstaslarınızı yeniden gözden geçirmeniz gerekir. Müminlerin, insanlar nezdinde keyfiyet ve kalitelerindeki ölçü, ahlâktır. Nitekim Peygamber Efendimiz: ”Sizin en hayırlınız ahlâkı en güzel olanınızdır.” (Buhârî, Edeb, 39) buyurur.
Derdi dünya olanın dünya kadar derdi olur… Üç şey üç zümreye çirkin düşer: idarecilere sertlik; âlimlere mal sevdası; zenginlere cimrilik.
Yoksa, Allah, sizden, cihad edip Allah, peygamber ve müminlerden başkasını kendilerine sırdaş edinmeyenleri ortaya çıkarmadan bırakılacağınızı mı sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır.(Tevbe Suresi 16. Ayet)