Neden Gelişemiyoruz
Son yıllarda rakamlar üzerinden sanal bir gelişme olduğu söylense de toplumsal kalkınma ve sosyo ekonomik açıdan kalkınmaktan öte geriye doğru gittiğimiz gözükecektir.
Toplum gelecek üzerine düşünmek yerine, plan program yapmak yerine, geçmiş ile övünüp moda ve magazin ile iletişim araçlarının kanalizasyona dönmüş kanallarında gününü gün etmeyi ve modernizmin oyuncaklarına sahip olarak kalkınıp geliştiğini zannediyor. Algı operasyonlarına kurban gidiyor.
Kişisel olarak çevremizde parasal olarak büyüyenler olduğu aşikâr lakin bunların zengin oluş şekilleri hukuki olarak meşru sayılsa bile dini açıdan meşru olmadığı hepimizin malumu. Bunların muhafazakârlığı din saymaları ve ritüel olarak vecibeleri yerine getirip akide olarak dinin uzağında iş yapmaları artık moda oldu.
Dinin ritüellere teslim edildiği, özünün yaşanmadığı, insanın eşref i mahlûk olarak değer bulmadığı, doğanın emanet sayılmadığı ve hunharca tahrip edildiği hiçbir yapı gelişmiş sayılmaz. Teknolojide nirvanaya ulaşsa bile gelişmiş sayılmaz!
Kapitalizmin bile kendine özgü bir ahlakı ve sınırı vardır bizim özentiler de ise hiçbir sınır yok! Kapitalizm de bile nereden buldun sorulur iken, nasıl bu kadar büyüdü araştırılır iken, tekel olmalarına izin verilmez iken, biz de vergi borçları silinip, garantili işler ellerine verilip, kanun nizam tanımadan işler yapmalarına göz yumulup, bazı zerzevatların kişisel sermaye artırımları ile milletin de büyüyüp geliştiğine inanmamız isteniyor.
Gelişmeyi sadece iktisadi ya da sadece moda kavramlar ile ifade edip tüketimler üzerinden değerlendirmek basmakalıpçılık ve kolaycılık olacaktır.
Bizim gelişemememiz insan ve iman merkezli bir sorundur!
İmanın gerektirdiği cevheri üzerinde taşımayan ruhsuz şekilcilik, süfli kanaatkârlık, bilgisizlik, liyakatsizlik, sınırları belirsiz biat anlayışı her yeri sarmış vaziyettedir.
Eğitimsizlik, üretimsizlik ve standartsızlık ruhlarımıza işlemiş araştırma ve geliştirme sadece üniversite ve şirketlere bırakılmış oralarda da bütçe engeline ve hiyerarşik liyakatsizliğe teslim olmuştur.
Eğitim, üretim ve standart derdimiz olmadığı halde; farklı olandan korkuyor, bize benzemeyen yapıları sevmiyor, sabırsızca iş bitirme kurnazlıklarını tercih ediyor, araştırıp özgün eser ve ürünler yapmak yerine taklitçilik ve montaj ile gelişeceğimizi sanıyoruz.
İşler istediğimiz gibi olmadığı zaman ise takva ehli takılıp, kanaatkâr ayaklarında derviş pozlarına iyi giriyor, suçu hep başkalarına atıyor, başarısızlıkta hikmet arayıp suçu haşa kadere kısmete atıyoruz.
Takvayı bile sadece dini ritüel olarak algılayıp erdemsizliği gelişmişlik sanıyoruz. Oysa ayet açık ve nettir. “Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz erdemlilik değildir. Asıl erdemli kişi Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden; sevdiği maldan yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, yardım isteyenlere ve özgürlüğünü kaybetmiş olanlara harcayan; namazı kılıp zekâtı verendir. Böyleleri anlaşma yaptıklarında sözlerini tutarlar; darlıkta, hastalıkta ve savaş zamanında sabrederler. İşte doğru olanlar bunlardır ve işte takvâ sahipleri bunlardır.” BAKARA S. 177 Ayet
Haramzade, işgalci, kazan kazan deyip sınır tanımayan, başkalarının kuyusunu kazan, dini afyon veya milleti uyutma olarak gören, başarıyı tek kişiye veya kendine mal eden hiçbir şahıs veya yapı ne kadar büyürse büyüsün gelişmiş sayılmaz!