Muhabbetsiz meşveretler
Bir Japon atasözü der ki: Hiçbirimiz hepimiz kadar akıllı değiliz! Bu söz, bir hakikatin tüm uygarlıklarda yer bulduğunun göstergesidir! Ama bu sözü, zamanımızdaki ortak akıl lakırdısı ile geçiştirmek işin anlam köküne kezzap dökmekle eş anlamlıdır.
İstişare, meşveret; değişim denen sünnetullahın ortaya çıkardığı problemleri aşmada, değişim, gelişim ile kaimdir düsturuna ittiba eden bir süreçtir. Süreç sağlıklı değilse sonuç ta sağlıklı olamaz.
Süreç ise kişi ve kişiler arasındaki ilişkiye ve amaç sonuç meşruiyetine göre belirlenir. Niyet, inanç ve bilgi başarıyı getirir. Selam, güzel kelam ve ikram muhabbeti arttırır. Bu arada ikram devlet kesesinden ulufe dağıtmak değildir!
Meşveret keyfiyetli kemmiyetle yani nitelikli çoğunlukla yapılır. Nitelikli çoğunlukta, neyi, nasıl, ne zaman, nerede yapacağını bilen ve yaptığı işin neticesinde olacakları bilen vasıflı insanlar ile yapılır. Kısacası ekserun nas ile değil usul u erbab ile meşveret yapılması gereklidir.
Meşveret, cahil ile korkak ile yalancı ile heva ve hevesine uyan ile cimri ile ve adil olmayan insanlar ile yapılmaz. Zaten bu tarz insanlar ile muhabbette kurulması doğru değildir.
İş olsun diye istişare yapmak, meşveret muhabbetini bozar. Adalet sahibi olmayan ehliyetsiz insanlar ile meşverette istişare olmaz!
Hasan ı Basri: “Allah’ a yemin ederim ki parayı aziz eden bir kimseyi Allah c.c zelil eder” demiştir. Para muhabbetine dayalı, paralı adamların, parasını nerede nasıl kazandığına bakılmadan meşverete dâhil edilmesi zelil olmanın ve istişarenin nakıs olmasının ilk adımıdır.
Meşveret ve istişarede üyelerden bahsedip duruyoruz, peki bu işin başı nasıl olmalı? Bu işi de Hz. Ömer’den dinleyelim:
Zaafa düşmeden mülayim olmalı
Zulüm yapmadan muktedir olabilmeli
Cimrilik yapmadan tutumlu olmalı
İsrafa kaçmadan cömert olmalı
Anlayacağınız; ortak akıl diyerek meşvereti çorba edenler, istişare muhabbetine limon sıkanlar, liderlik vasfı taşımayana liderlik vasfı giydirenler, kendi beceriksizliklerine, kendi zaaflarına, kendi çıkarlarına, asil ve ulvi tabirleri paravan eden, kifayetsiz muhterislerdir.
Bu yüzden muhabbet kalmadı, samimiyet ortadan kalktı. Yöneticisi ve yönetileni birbirine ruh olarak benzemese de şekil olarak benzemeye başladı. Yalakalık derecesinde övgüler, katar katar hatalar sıradanlaştı.
Yahya bin Muaz (r.a) yüzyıllar öncesi haykırarak, bağırıyor ve soruyordu.
“Ey insanlar!
Görüyorum ki evleriniz, Rum Kayserlerine, lükse hayranlığınız, İran Kisralarına,
servet peşinde koşmanız, Karun’a, saltanatınız, Firavunun saltanatına, nefisleriniz, Ebu Cehil’in nefsine, gururunuz, Ebrehe’nin gururuna, yaşayışınız, sefihlerin yaşayışına benziyor. Allah (c.c) için söyleyin Muhammed Mustafa’ya benzeyenleriniz nerede.”
Peygamberine benzemeyen ve onu izlemeyen bir din ve yönetim anlayışı “Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl, Muhammed’siz (s.a.v.)muhabbetten ne hâsıl?” sözünü anlayamayacağı gibi meşveretlerinde muhabbet ve bereket olmayacak, sürekli yanlış kararlar vermeye devam edeceklerdir.