İstanbul ve Edebiyat
Geçen hafta, İstanbul Şehir Tiyatrosundaydım. 17. Uluslar Arası İstanbul Tiyatro Festivali, güzel bir çalışma koydu sahneye. Ayşenil Şamlıoğlu, İstanbul Şehir Tiyatrosu dramaturglarıyla birlikte hazırladığı “EDEPİSTANBUL” projesi, Roman ve Öykülerde İstanbul’u muhteşem dile getirdiler. Bu kente âşık olan edebiyatçıların, şairlerin kaleminden dökülen ve yedi tepeden esinlenerek derlenmiş “İstanbul’un yazılı güzellikleri” “okumayla” seyircilere sunuldu.
Dramaturuji ekibi, uzmanlık ve özdeşleşme gücünü muhteşem sergilediler. Gözleri ve seslerinin tonuyla, ustalıklarını gösterdiler. Sanatçılar, edebiyatçıların eserlerini okurlarken, tuhaf yumuşaklıklar, acılar duyarsınız. Ardından heyecan, coşku, şaşkınlıkla dolu hayat manzaraları takvim yapraklarını hızlı hızlı çevirir, alır yıllar öncesine götürür sizi. Semt semt, sokak sokak gezdirir. O cansız şeyleri, canlı hatıralarıyla yaşarsınız. Sanatçıların bilgisinden, vurgusundan o kadar büyülenirsiniz ki, onlarla özdeşleşirsiniz. Evlerin konakların içine girer, kendinizi sonsuz gül bahçesinde bulursunuz. Tam elinizi uzatıp koklayacağınız anda, bir diken batar da, acısı yüreğinize oturur. O heyecanlı titrek, bazen de, hüzün dolu buruk ses, kendi güzelliğinin, sanatçılığının neşesinin içinde, tecrübeleriyle İstanbul’da, İstabul’lu yapar sizi. Ellerindeki bir yığın kâğıtla, adeta bin bir sese ve şekle girerek yarışır, yüzlerinin seslerinin ifadesi. Yalnızlığınızı dolduran başka bir haz duyarsınız.
Ben iki kere izledim ve kendim için buluştum İstanbul’la.
Ahmet Rasim’in eserlerinden bir bölüm
“Boğaziçi, yer yer mevsimlerini açıyor. Sefa günleri yine geldi. Baharın kalan kısmı, yaz başlangıcı ile birleşerek, ne çok terletici ne çok üşütücü esen yellerle, o zarif girintinin kıyılarını ve tepelerini tazelikle kaplamış. İnsan, derhal bir kayığa veya sandala atlayarak gün batarken tepeden tepeye akseden renk oyunlarını, sahilden sahile vuran renkli dalgaları seyretmeye hevesleniyor.”
Sait Faik Abasıyanık’ın eserinden bir bölüm.
“ Bütün mesut şehir uyudu, uyuyalım sevgilim, diyorum. Sabahleyin bitlilerle dolu, kimsenin kimseye hürmet etmediği, kimsenin kimseye hürmete layık bulmadığı, istismar edenin, çalanın zengin ve bahtiyar olduğu bir şehirde, işin kötüsü sensiz, oldukça kirli bir yatakta uyuyorum.”
Ahmet Rasim bir eserinde yazarlara söyle seslenir.
“ Laf değil yazarlık bu! Yaz! Hem çalakalem yaz! Bütün tarih, tabiat ilimleri, sosyoloji, ekonomi, politika, matematik sanayi sana boyun eğmiştir.”
Sanat aşkı sürgün gibidir. Her yerde kendini belli eder. Ve ve gerçek sanatçı, hangi sahnede olursa olsun bulunduğu sahneyi doldurur.
Bir korkuyu, bir yürekliliği, bir bencilliği ve özveriyi bize en etkili, en can alıcı biçimde yazan yazarlarımıza, kendi söyleyiş tarzlarıyla, estetik güzellikleriyle değer katan, toplumsal yaşamın somut verilerine sıkı sıkıya bağlı oluğumuzu bizlere unutturmayan, en gözde, özündü, biçiminde bize uzak tutmayan geçmiş ve şimdiki zamanı yaşatan sanatçılarımıza, emeği geçenlere sonsuz teşekkürler. Sanatta öncülerin ardı, daima kalabalıktır.