Erkan Hocayı Anmak ve Anlamak
Büyük insanları anlatmak körlerin fili anlatması gibi bir şeydir. Meşhur bir hikâyedir:Altı kör adam vardı ve öğrenmeye çok hevesliydiler. Danıştıkları kişi “Filin vücuduna dokunarak nasıl bir canlı olduğunu öğrenebilirler” düşüncesiyle kör adamları filin yanına götürdü.
İlki file yaklaştı ve dokunma fırsatı bulamadan karnına çarpıp ” Bu fil, duvardan başka bir şey değil” dedi. İkinci dişine dokunup ve kararını verdi, “Bu şey oldukça düzgün, sivri ve yuvarlakça. Fil denilen şey, mızraktır aslında”. Üçüncü hayvana sokulup kıvrımlı hortumunu tutunca zekice atıldı, “Anladım, fil olsa olsa bir yılandır”. Dördüncü, filin dizine sürünce elini, “Ağaçtır” deyip, sabitleştirdi fikrini. Beşinci, kulağına erişip şöyle söylendi: “En kör adam bile ne olduğunu bilir, fil yelpazedir”.
Altıncı, filin çevresinde taranırken tesadüfen kuyruğuna dolanıp, “Anladım bu fil düpedüz bir halattır”, sonucuna vardı. Bu altı kör adam, her biri kendi fikrinde, katılaşan ve ısrarlı bir kavgaya tutuşurlar. Her biri düşüncelerinde kısmen haklı ve aslında her biri kesin yanlış!
Onu uzaktan tanıyanların veya belli bir yönü ile tanıyanların bütünü kavrayamadan yapacağı her anlatım noksan ve nakıs kalacaktır. O aslında nasıl anılması gerektiğini söyleyerek bu işe son noktayı koymuştu. “Canı ile malı ile cihad eden bir Müslüman”olarak anılmak istiyordu. Zaten hayat iman ve cihad demek değil midir?
Erbakan Hoca değişik kişi ve kurumlarca anılıyor. Anmak ve yâd etmek güzel bir şey! Ama anlamak ilkelerini yaşatmak daha güzel bir şey değil mi? Onun canlı kuş ve içi saman dolu kuş repliğini anlamayanların bu gün onun adına bir şey yaptık demelerinin anlamı yoktur. Korkarım yıllar sonra birileri Hocamız adına “Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu yeterlidir.” şiirleri yazmak zorunda kalacaktır!
Erbakan Hocayı hayatında anlamayanların bu gün anlamları pek zor gözüküyor. Erbakan Hocaya 28 Şubat sürecinde yapılanlar, bu gün yapılanlardan az değildi. Ama o olayı kişiselleştirmemiş ulvi davasının çerçevesinde olayı kardeşlik dairesinde geçiştirivermiştir. Ondan hazzetmediğini söyleyenlere, biz her gün beş vakit görüşüyoruz diyerek olayı geçiştirmiş, partisini kapatanlara, üzerine beton dökmeye çalışanlara bu olay dünya tarihinde bir nokta mesabesindedir diyerek olayı geçiştirmiş ve yoluna devam etmiştir.
O kürsülere çıkıp oy için Müslümanları karalamadı, kendi ve hareketini karalayanlara onun hakkında ileri geri konuşup kumpas kuranlara dahi yapmadı bunu. O ülkemizin lider ülke olması için çalışıp durdu ama bunun için gayri meşru oluşumlardan ve uluslararası şebekelerden medet ummadı. Siyasi hayatı boyunca istikametinden şaşmadı. Hele bir sor bakayım mantığına sığınarak olayları geçiştirmedi.
O zanlarla hükmetmedi, iftiralara pabuç bırakmadı, ehliyet ve liyakat düsturundan vazgeçmedi. Bir zatın başka partinin lideri ile görüştüğü ve pazarlık yaptığı duyumlarına rağmen, duyumla ve zanla hareket etmedi davası zarar görmesin diye sonuna kadar direndi. Giden yine kendi gitti. Kendisine birilerinin açık hataları söylendiği halde, fitne çıkartmamak adına insanların olduğu yerde bunlar olur deyip geçiştirdi. İstemediğini beyan etti, belli etti ama anlamak istemeyenler anlamadı, o da zorlamadı. Zaman ve zemine göre davasının güçlenmesi için hiçbirimizin hazzetmediği adamları bile bakan yaptı, başkan yaptı. Haklı olmak kadar hakkı temsil etmenin ve güçlü görünmenin de önemini biliyordu. O zatları bilgi, beceri ve dirayeti ile idare etti. Lider sultasına son diyenlerin, cuntacıların anlamadığı kadar hoşgörü ve dirayeti bir arada taşıdı.
Çünkü birilerinin “kendisine siz çalıştınız şimdi kaymağını başkaları yiyor demesine” “ evladım bu işlerin kaymağı dünyada değil ahirette yenir” diyecek kadar ve başarının sadece kazanmak değil faydalı olmak olduğunu söyleyecek kadar davasını bilen ve inanan biri idi.
O maddi ve manevi ilimleri derdest edip, ilmin hakkını veren her işini ilme ve mantığa göre yapıp ondan sonra tevekkülünü adam gibi yapan, adam gibi bir adamdı. Bizler ona dik dur, eğilme, demedik çünkü istikametinden şaşmadı. Davanın çığırtkanlarının davanın hakikatin dışında olabileceğini, kişilerin değil davanın önemli olduğunu, kaybedersem bırakır giderim demeden davasında sebat edip mücadele ederek her defasında sevenlerine gösterdi.
Bizi cahiliye ölümü ile ölmekten kurtardığı ve şuur denen şeyi bize yaşayarak öğrettiği için Hocamıza sonsuz teşekkür eder, ahiret saadeti dilerim. Başta kendim olmak üzere O’ nu anmak kadar anlamak için emek sarf etmemiz gerektiğini beyan ederim.
Hocamızı anlamak için başkalarının anlatımlarına değil daha çok zaman geçmedi, yaptıklarına ve söylediklerine bakmak lazım. Körler ve fil kıssasını unutmamak dileği ile.