İçimizdeki sınır
Kadın masasındaki küllük de sönmek üzere olan sigarasının ateşine baktı. Odanın içindeki dumanın kokusu, içini alabildiğince doldurmuştu. Sevdiği değer verdiği arkadaşı aklına geldi. İki, üç günde bir arkadaşını arar, hatırını sorardı. Oysa arkadaşı aradan aylar geçmesine rağmen, onu hiç aramamıştı. Sigaranın verdiği dumanın acısından daha baskın çıktı bu acı. Aylar sonra eli telefona gitti ve arkadaşını aradı. Karşı taraftan canlı ve telaşlı bir ses
“Aaa sen misin? Bende neden aramıyor diye merak edip duruyordum. Ne haber?
Kısık sesle yanıt verdi.
“Hiç iyilik!”
Sesi neredeyse hiç çıkmıyordu. Karşı taraf merak etti.
“Neyin var?” Dedi.
O ise eline bir zamanlar birlikte çektirdikleri resmi almış, kahverengi gözleri ona kilitlenmişti.
“Hiç bir şeyim yok! Sen nasılsın diye aradım.” dedi.
Neşeli bir tarzda ve mutluluk havasında, o da “iyiyim” dedi.
Oysa kadın, her nedense kendisini aramadığı için, üzüldüğünü söyleyememişti.
Bu olay, anne evlat; arkadaş dost, sevgililer arasında yaşanmış olabilir. Bunun diğer adı ise, sevgi de başarısızlıktır.
İnsanlar bu önemli konuda ifade etseler de, etmeseler de kendilerine sınırlar koyuyorlar. Çünkü sevdiklerini kayıp etme korkusu ağır basıyor. İşte o zamanda gizli sınırlar devreye giriyor.
Sevdiğimiz birine dürüstçe “hayır sana kırıldım” yerine pasifçe, sessizce kendimizi çektiğimiz çok olmuştur. Karşımızdakine, bizi incittiği için kendisine öfke duyduğumuzu söylemek yerine, gizlice kızgınlık duyarız. Aylarca, yıllarca taşırız bu acıyı. Hem de, acıyı tek başımıza göğüsleriz.
Bir de şu sessiz sedasız giden evliliklere bakalım. Bana hiç adil gelmiyor. Çünkü uyum içindeymiş gibi davranan, duygu ve düşüncelerini söyleyemeyen eşler, otuz, kırk yıl sonra birden boşanma davası açabiliyor. Ya da çocuklarını yıllarca sınır belirlemeden feragat ederek seven anne babalar, karşılığını alamayınca, bu sevgileri zamanla içlerinde öfkeyi besliyor.
Nereden bakarsanız bakın durum hep aynı. Kayıp etme korkusu! Evet! Bu nedenle insanlar, kendilerine ait bazı yönlerini içlerinde saklıyor. Sonra da değiştirmek için başkalarını bekliyorlar. Oysa koyduğumuz sınırlardan başkası değil, kendimiz sorumluyuz. O zaman kendimize koyduğumuz sınırları, gün ışığına neden çıkarmıyoruz?
Nasıl mı?
Yüzleşerek, gerçeklere gereksinim duyarak. Hiç kimse kendisi hakkında olumsuz şeyler duymaktan hoşlanmaz. Eğer akıllı ve gerçekten sevgiyi hak eden biriyse, bundan ders alır. Çünkü acı verse de, dosttan, sevdiği insandan gelecek uyarı, yardım demektir. İşte o zaman içinizdeki karanlık ışık olur.