Dostluk ve sevgi
Bu kavramlara inanmıyorsanız, sakın bunu okumayın
Derviş dergâhına bir gurup insanları davet eder. Uzun bir masada ve masaya karşılıklı sıralanmış içi çorba dolu kâseler var ve kâselerin yanlarına, normalin çok üstünde uzun saplı kaşıklar koyulmuş.
Tek koşul, bu kaşıklarla çorbaları dökmeden içmek. Herkes karşılıklı oturur. Kaşıkları ucundan tutup içmeye çalışsalar da, üzerlerine döküp içemezler ve bir zaman sonra dergâhtan ayrılırlar.
Derviş; “işte bunlar sevgiyi sadece söyleyip uygulamayan insanlar” der.
Derviş, bir başka gün bir başka gurubu dergâhına davet eder. Aynı masa düzenini kurar ve yine tek koşul, uzun saplı kaşıklarla, çorbaları dökmeden içmek. Herkes karşılıklı oturur. Tuttukları uzun saplı kaşıklarla, karşılarına düşen insanın kâsesine daldırıp, o insana içirirler.
Herkes böylece dökmeden büyük bir zevkle çorbaları içmiş olur. Derviş; “işte bunlarda sevgiyi yüreklerinde yaşayan ve paylaşan insanlar” der. Bundan altı ay önce tiyatrocu ablamın, hastanede yatan 47 yıllık tiyatrocu arkadaşıyla ilgilenmesine ve onun için üzülmesine şahit oldum. Hastaneden çıkınca evinde ağırladı sevdiği dostunu, meslektaşını.
Kimler gelmedi ki o insan için. Bir gün salonda otururlarken onlara baktım ve kendime sordum: “Burada bulunmalarının önemi neydi?” Tabiî ki sevdikleri insanın hayatını, kendi değerleriyle tutarlı biçimde yaşatmaktı.
Bana dostluğu ve sevgiyi yaz deseniz, ben zaten anlayanlara bunun kitabını yazdım. Fakat dostluğun ve sevginin resmini çiz derseniz, düşüncemi hemen en yüksek değere bağlarım ve tiyatrocu ablamın salonunda oturan insanların oluşturduğu manzarayı çizerdim.
İnanın, dünya ya gelmiş en önemli SEVGİNİN zaferi vardı hepsinin yüzlerinde. Duygularını yönetme konusunda yepyeni konulara kapı açan insanlardı onlar. Ve ablamın bir sözünü anımsadım. “sevgi bir sanattır.”
İçinde bağışıklık kazandığı sanatıyla, yarım asır ülkesine emek vermiş, zengin tiyatro ve sinema kültürüne sahip insan, şimdi yanlış tedavi sonucu beynindeki tümörden dolayı, ne yazık ki yaşam savaşı veriyor. Yine sevgili tiyatrocu ablacığım ve sevenleri yanında.
Hangi mesleği yaparsanız yapın, mesleğe başladığınız süreç içinde sevgiyi devreye sokun. Kararını verdiniz mi, tek başına bu sözcüğün neler sağlayabileceğini görürsünüz.
Akıllı bir doktor hastasından önce kendi iç dünyasıyla nasıl iletişim kuracağını bilir. Kendi hayatını metafor (eğretileme) olarak kullanır, ruhunu ve sevgisini koyar. Başarıya ulaşmanın nedeni apaçık ortada.
Eğer bir insan vücudunu durum aracı olarak görüp, yanlış yaptığı tedavinin sonucunda “MALESEF” sözcüğünü kullanıyorsa, dünyanın en yüksek maaşını da alsa gerçek olan, zihinsel çabanın ana öğesini bilemez. Bu duygunun insana sunduğu güçlendirici anlamını aramayı bilemediği gibi, mesleğini yüzüne, gözüne bulaştırır. İşte bu nedenle, fikir ve kavramları “MALESEF” diye, basit imajlar halinde aktarır. Kişisel felsefenin temel anlayışında bilinen gerçektir bu.
Umarım, güzel fiziği, güzel gözleri, güzel sesi ve engin kültürüyle, rabbim değerli tiyatro sanatçımızı aramızda görmeye izin verir. Acil şifalar diliyorum. Sormuşlar bir bilgine “sevgi nedir?” diye.
Bilgi: “Kalbine sığmayacak kadar geniş, dedikodusunu yapamayacağın kadar temiz, kokusunu alamayacağın kadar uzak, hayal edemeyeceğin kadar yakın.”
Peki, “dost kimdir?” diye sormuşlar.
Bilgin: “Paylaştın mı sevgini, korkunu, ümidini, yenilgini? Verdin mi desteğini, ağladın mı onun için, hissettin mi dostluğu, sevgiyi?
Aslında dostluk dediğin tek bir ruhun, iki ayrı bedende dirilmesi. Eski bir sözümle bitirmek isterim yazımı.
Herkes, sevdiklerini, dostlarını zaman varken arasın. Kendinizden randevu almak için acele edin. Çünkü hayat bu randevuya yetişemeyecek kadar kısa..