Büyüme ve Kalkınma
Son zamanlarda; faiz lobisi açıklamaları, Kanal İstanbul ve havalimanı projeleri ile büyüdük kalkındık bizi tutamayanlar dış güçler dönen tekerimize çomak sokuyor gibi laflar edilmeye başlandı. Bilenlerin konuşmadığı veya konuştuğunun duyulmadığı ama bilmeyenlerin çok konuştuğu ve sesinin çok çıktığı bu zamanda konunun daha iyi anlaşılması adına bu konuyu işlemek istedim.
Her şeyden önce büyüme ve kalkınma kelime olarak istenen ve güzel ifadelerdir. Oysa ekonomi tabiri olarak birbirinden farklı argümanlardır. Toplumun, bireylerinin refahı ve mutluluğunu değil emperyalist batının hayat anlayışını ve kıstaslarını içinde barındırır. Sayısal olarak bir şeyler düzeltiliyorsa onlar açısından gerisi teferruattır. İnsanı teferruat gören ekonomik anlayış üçkâğıtçılıktır, zulümdür, eşkıyalıktır.
Büyüme: En kısa ifadesi ile gayri safi yurt içi hâsıla demektir( GSYİH= Tüketim + Yatırım + Devlet harcamaları + (ihracat-ithalat)). Büyüme mutlaka o ekonomide yapısal değişimi gerektirmez.
Büyüme nitelikten çok nicelik bakımından ortaya çıkan bir değişiklik olup, üretimin ve kişi başına gelirin arttırılmasını ifade eder. Sizin öyle bir paradan haberiniz olmasa da olur! Formüle göre tüketen toplum bas baya büyüyebilir! Devlet borçlanarak yatırım yapsa ve harcama yapsa büyüyebilir. Tevekkeli şu anda borçlanmanın niye sevildiği ortaya çıkıyor adamlar büyümek için borçlanıyor!
Kalkınma: Bir ekonomide üretim ve kişi başına gelirin arttırılması yanında, sosyal kültürel yapının da değiştirilmesi ve yenileştirilmesini de içeren kavramdır. Gelişmişlik sadece kişi başına düşen milli gelirin arttırılması değil, gelir dağılımındaki adaleti, okuma yazma oranı, bebek ölüm oranı, gazete okuma oranı vb. sosyal kıstasları da içine alan bir kavramdır.
Kalkınma sağlamadan büyüyen ülkeler çoktur!
Liberal anlayışta sermaye hiçbir zaman ideolojik olmamıştır. Yani elin gâvuru senden fayda sağlayacağını biliyor ise senin büyümene göz yumar ama kalkınmana göz yummaz. O bilir ki kalkınan kalkışır, borç alan emir alır. Bizim gariplerde borç yiğidin kamçısıdır diye kendini kandırır.
Ekonomi, genelde arz talep dengesi üzerine kuruludur. Liberal politikaların uygulandığı yerlerde büyüme ya birileri tarafından talep edilir ya da senin büyüme arzı sunman gerekir! Kısacası ya model ülke olman veya elinde avucunda ne varsa satarak, borçlanarak faiz lobilerini ihya etmen gerekir. İlgi duyanlar lütfen ülkenin borçlarına bir bakıversin lobiler ne zaman ihya edilmiş görüversin.
Büyüme politikalarını benimseyen her ülke gelişmiş ülkelerin fırsat maliyetlerini sıfırlamış demektir. Fırsat maliyetinin sıfırlanması demek gelişmiş ülkeler ve onların yerli acentalarını besliyor olman demektir.
Kalkınma için dış ticaret ilişkileri, finansman ihtiyacı, para politikası, nüfus politikası, tarım politikası, teknolojik gelişme ve globalleşme konularında pasif değil aktif olmak gerekir. Yoksa Kalkınma Reçetelerinin Gerçek Yüzü adlı kitabı okumak zorunda kalırsınız!
Borcu borçla kapatarak gönderdiğimiz IMF ne hikmetse hala uygulanan ekonomik modelle ülkemize sirayet etmektedir. Fischer-Derviş modeli hala uygulanmaktadır. Bu model ile büyünse bile kalkınma olmayacağı aşikârdır! Bunu bilenler biliyor da maya bozuk olduğu için bir türlü sözünün arkasında duramıyor!
Büyüme ve kalkınma aslında bir medeniyet sorunudur ve oyunudur. Vahşi batı medeniyetinin ülkeleri sınıflara ayırarak kategorize ettiği ve onları yarışa soktuğu sistemin adıdır. İşin kötü yanı sistemin kuralları da kalkınma adına vaaz ettikleri doğrular ile hiç örtüşmemektedir. Sistemde kendini güçlü ve gelişmiş görenlerin kahir ekseriyeti sömürge sömürgenleridir.
Batı medeniyeti sorunlu bir medeniyettir. Medeniyetin 3 umdesi vardır onlar: İlah İnancı, İnsan Anlayışı ve Çevre anlayışı. Üç umde açısından da batı medeniyeti sakattır ve bunun için sunduğu ekonomik çözümlemeler de sorunludur. Çünkü o anlayışta; insan, insanın kurdu, çevre talan edilmek için var olan, ilah ise onların kafalarına göre uydurulmuş milleti savaşa ve sömürmeye götürme aracıdır. Bu anlayışın, ekonomik anlayışı ile kalkındığı zannetmek onlara benzemek veya fırsat maliyetlerini sıfıra icra ederek sömürülmeye razı olmak olacaktır.
“İnkar edenlerin diyar diyar gezip refah içinde dolaşması sakın seni aldatmasın; az bir faydalanmadan sonra onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü duraktır!..”( AL-İ iMRAN SURESİ 196,197.Ayetleri). Bu ve benzeri ayetler ortada iken beş yıldızlı otel gibi dershane ve yurt yaparak, biriktirdiği bonuslarla umre ziyaretleri yaparak, diyar diyar gezenler iktisattan bihaber, ekmek kaç para bilmeden dünyaya yön verdiklerini zannedebilirler. Oran ve orantı karşılaştırılmasına dayalı sanal ekonomik verilere kanabilirler.
Batık batı medeniyetinin büyüme ve kalkınma argümanları peşinde koşup onları sevindirmek yerine eğitimli, üretken, kendi medeniyet değerlerimizin standartlarını haiz nesiller yetiştirerek gerçek refah seviyesine ulaşabiliriz. Büyüme ve kalkınma refahın karşılığı değildir!
“Allah, rızık yönünden bir kısmınızı diğerlerinden üstün kıldı. Kendilerine bol rızık verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere vermiyorlar ki, onda eşit olsunlar. Durum böyle iken Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar?” ( NAHL SURESİ 71.Ayet). Ayet ortada iken verme noktasında sıkıntıları olanlar ile hangi refah toplumu inşa edilebilir ki?
“İman tevhidi, tevhid, teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dâreyni iktiza eder.”
Saadet göz ve gönül tokluğundadır. Refah ve saadeti bilmeyenlerin ranta yönelik projeler ile zevk ve estetikten uzak binalar ile büyüme ve kalkınma oyunu oynayarak topluma verebilecekleri bir şey yoktur.