BOP Ekseninde Mısır ve Suriye
Sayın başbakan “BOP süreci deyip duruyorlar daha başlamadan bitti” dedi. Peki, durum gerçekten böyle mi? Daha önce de 2004 ve 2007 tarihlerinde sayın başbakan bizatihi kendisi BOP eş başkanı olduğu ve Türkiye’ye bu hususlarda görevler verildiğini beyan etmiştir. Bop yalan ise biz başbakanın yalancısıyız. Başbakan var derken, birileri, yok iftira atıyorsunuz diye alçaklaşıyordu. Olamayan şey peki nasıl biter?
BOP’un Ortadoğu barışı için olduğunu söyleyen yine bizatihi başbakandır. BOP bitti ise Ortadoğu’ya barış mı geldi yoksa gelmeyeceği mi anlaşıldı! Hem de bitti demesine rağmen Mısır ve Suriye olaylarını ne ile izah edeceğiz.
Onun için BOP nedir, onu izahı ile başlayayım: BOP sürecinin başlangıcı 2003 e dayansa da kökleri, 1946 Bretton Woods anlaşması, 1957 Eisenhower Doktrini,1978 Yeşil kuşak Teorisi ve 2001 Bush’un Ilımlı İslam teorisine dayanmaktadır. Başbakan bitti dese de bittiğine dair bir kanıt olmadığı gibi birbirini devam ve takip eden bir stratejinin görünen son halkası olduğu komplo denemeyecek kadar aşikârdır!
Olaylar adım adım ilerler! Olaylar anlaşılmasın diye:Anlaşmalar gizli uzlaşmalar ile örülür ve kararlar son derece üst düzeyde seyreder. Oslo görüşmesi hakkında bırakın muhalefeti iktidar vekillerinin bile haberi var mıdır sizce! İzlenemeyecek kadar yavaş ve kapsamlı ve de etkili ilerler:
BOP sürecine bakın Condoleezza Rice: BOP ile Türkiye dâhil 22 Ülkenin Sınırları Değişecek dediğinde tarih 07.08.2003 idi (Transforming The Middle East – Ortadoğu’yu Dönüştürmek). Yaklaşık on sene geçti ve etki alanı Kuzey Afrika ve Ön Asya ve İslam ülkeleri, iyisi ile kötüsü ile birçok etkili yönetici artık yok. Olaylar kendisinden beklenilmeyen kişilerce yapılır: Bu kişilerin kim olduğu artık daha da belirginleşiyor.
BOP bir medeniyet projesidir. Batının, kutsal tanımadığı, kendisinden başkalarını insan olarak görmedikleri, güçlünün zayıfı ezdiği, sömürü ve işkence medeniyetinin sergilediği son oyundur. Globalleşme ve yeryüzü hâkimiyeti adına Kuzey Afrika ve Ön Asya’da güçlü devlet bırakmama ve bu medeniyetin temel değer saydığı İsrail’in güvenliğini sağlamak adına yapılan çalışmalar bütünüdür.
BOP sürecini George W. Bush yeni bir haçlı seferi olarak yorumlarken, Bop eş başkanlığı ile övünen sayın başbakan Haçlı seferlerinin faydalarından bahsetme gereği duymuştur. Hatta bu seferlerin yeme içme kültürü transferi olduğunu bile anlatmışlardır. Bu faydalı faaliyetlerden olsa gerek yine sayın başbakanımız 31 Mart 2003 tarihinde Wall Street Journal gazetesine “ABD ile yakın işbirliğimizi korumakta kararlıyız. Umuyor ve dua ediyoruz ki, cesur ve genç kadın ve erkek (askerler) en az kayıpla ülkelerine dönerler ve Irak’taki bu acı en kısa sürede sona erer.” diye beyanat vermişti.
Adamlar Saddam’dan daha zalim çıktı ve acı kısa sürmedi her geçen gün artıyor. İşgalden bir yıl sonra sokak röportajında Iraklıya Saddam iyi idi işgal güçleri mi daha iyi sorusuna: Anladım ki tanıdığım şeytan tanımadığım şeytandan daha iyi imiş cevabını vermişti.
Ama geçen zaman gösterdi ki düşman uyumuyor, Müslümanlar ise uyutuluyor. Küresel bir afyonlama küresel bir basın illüzyonu Müslümanların basiretini bağlıyor. Bizler Arap baharı hazan ve hüzün olacak derken, Esed babasının oğlu derken, siyaset yaptığımızı, boş işler peşinde koştuğumuzu söyleme arsızlığını sergilediler. O arsızlar siyasi hiçbir tecrübeleri olamamalarına rağmen “Arap baharı 2001 de Türkiye’de AKP ile başladı” deme aymazlığını da sergiliyorlardı.
Arsızlar şimdi akıllanmışlardır diye beklerken yedikleri kazıklara bakmadan BOP beslemesi abilerinin üfürmeleri ile karşımızda siyaset gurusu kesilerek mesnetsizce cahilce slogan attıklarını görüyoruz. Hatta kahrolsun Amerika, kahrolsun İsrail diye bağıranlar bugün o sloganların yerine kahrolsun Hizbullah, kahrolsun İran diye bağırıyor ve Haçlı seferi olsun, Suriye kurtulsun diye bekliyorlar. Lütfen aymazlığı bırakın müteahhit ve her duruma müsait olmuş eski mücahit abilerinizin asalak durumuna düşmeyin.
Adamlar stratejik eziklikleri yok sayarak hala hayal âleminde yüzüyorlar. Osmanlıcılık bir mefkûre iken hak edecek hiçbir şey yapmadılar. Bununla da kalmayıp yıllarca beyinleri Osmanlı kötü öğretisi ile iğdiş edilmiş Arap toplumlarına Osmanlıcılık hayali ile abilik yapabileceklerini zannedenler ile oraya ahlaksız dizileri ihraç etmekle övünenler aynı eziklerdir!
Suriye noktasında Türkiye, Mısır, İran ortak hareket etsin, D8 canlandırılsın, batılı azgınların Suriye dostları yapılanmaları sağlıklı değil derken olayı anlamamakta ısrar edenler Suriye’de Suudi ile yandaş ama Mısır konusunda rakip olmalarını izah edemezler. Suudiler sıranın kendisine gelmesinden korktular gibi züğürt tesellisine sığınırlar. Mısırdan sonra sıra Suudilere gelmeyecek ama Suriye’den sonra İran belki, ama er veya geç sıra Türkiye’ye gelecek.
Mısırın Suriye ve Filistin hususundaki girişimlerini hayallerinin yıkılması olarak görüp onu uluslararası arenada yalnızlığa terk edip, Mursi de yanlış yaptı diyenleri besleyerek, taşeron gruplara işi havale ederek toplumun hassasiyetlerini kabartanlar küresel afyonlama ve medya illüzyonu ile biraz daha zaman kazanmış olabilirler. Ama şurası aşikârdır ki Mısır olayı ile paradigmaları iflas etmiştir.
BOP’çular helvadan putları demokrasiyi yemişler kendilerini destekleyenleri silkeleyeceklerini ve harcayacaklarını göstermişler, Erbakan ve Mursi gibi kendi başına irade koyacak olursan en fazla 1 yıl tahammül süresi olduğunu göstermişlerdir.
Doğrunun yanına yalan ekleyenleri, hakkı batıla bulayanları, yandaşlık ve zadegânlık ile kurulan saltanatları makbul saymamalı, bu zamana kadar şer güçlere hizmet edenler de doğruları söylüyor diye başımıza gelmesi muhtemel belaları görmezden gelmemeliyiz.
Kötülük kimden gelirse gelsin kime karşı gelirse gelsin karşı koymak lazımdır, insanlığın ve Müslümanlığın gereği budur. Kötülük karşısındaki tavrımız Yüce Kitabımızın bize uyarısı ile uyuyor mu onu da düşünmek lazım.
“İyilikle kötülük bir olmaz. Sen, fenalığı en iyi şekilde sav. O zaman göreceksin ki; seninle arasında düşmanlık bulunan kişi bile yakın bir dost gibi oluvermiştir Ona (kötülüğü iyilikle karşılama hasletine), sabredenlerden ve hazzul azîm (en büyük haz) sahiplerinden başkası ulaştırılmaz.
Ama şeytandan sana mutlaka vesvese gelecektir. O zaman Allah’a sığın. Muhakkak ki O, en iyi işiten, en iyi bilendir.” FUSSİLET SURESİ 34-35-36.Ayetler