Anadolu’yu Terk Edenlerin Hâli
1 Kasım 2015 seçimi önemli bir seçimdi ve milletin kararı ile kendi yararına sonuçlanmıştır. Zira ülkenin yarısı yanlışta ittifak etmez. Eder diyenler zaten milletten kopuk değiller mi?
Ortada büyük bir başarı var ve başarı ne kadar büyükse o kadar da ürkütücüdür. Çünkü başarıyı omuzlayanların başarı sonrasını taşıyabilmesi gerekir.
Girilen her seçimden zaferle çıkmak elbette çok zor olsa gerek. Başarıyı sadece yol, su, köprü, elektrik ile de izah edemezsiniz.
Göbeğini kaşıyanlar, buğdayla beslenenler, bidon kafalılar gibi aşağılayıcı ifadeler ise başarıyı asla açıklayamaz.
Salt bilimsel ve matematiksel izahlar da seçim başarısını açıklamaya yetmez.
Milletin dışında iseniz millet sizi elbette içine almayacaktır.
Aslında ısrarla anlamama numarası yapanlar başarının nereden geçtiğini biliyorlar. Sadece o yola girmek istemiyorlar. Çünkü o yolda, küçük gördükleri, iğrendikleri, parya olduğunu düşündükleri insanlar var.
Milleti anlama yolu Anadolu’dan geçer ve anlamamakta direneneler Anadolu’yu uzun süre önce terk edenlerdir.
Israrla başarının nereden geldiğini anlamayıp anlamsız açıklamaların peşine düşenler bu toprakların, bu insanların yabancılarıdır aslında.
Ve yabancılık yaklaşık bir asırdır süren bir zihniyetin ürünüdür. Yeniden diriliş, varoluş olarak ortaya koyduğunuz yaşam ve düşünce biçimi eğer tabana hitap etmiyorsa ve millete rağmen ise ezberlediklerinizle açıklayamayacağınız sonuçlar yaşarsınız.
İnatla milletin teveccühünü anlamayanlara söyleyecek fazla söz yoktur. Zira millet sözünü zaten söylüyor.
Bizim sözümüz ağır yükü yüklenen kişileredir. Allah’ın yardımı sonrasında tevazu ve gayret ile elde edilen başarının daim olmasının tek şartı millete karşı her zaman alçak gönüllü olmaktan geçer.
Alçakgönüllülük sizi milletin içinden bir parça yapar.
Anadolu Türk tarihi için tartışılmaz yeri olan Sultan Alparslan, şüphesiz büyük bir devlet adamıdır. Kendi ordusundan kat kat büyük bir orduyu Malazgirt’te yenmesi matematikle izah edilecek bir şey değildir.
Ancak kendisini kibrin etrafında hissetmesi büyük komutanın sefil biri tarafından şehit edilmesine sebep olmuştur.
Sultan Alparslan’ın son sözlerini vakanüvisler şöyle yazmıştır: “Daha dün bir tepenin üstünden birliklerimi teftiş ediyordum, onların adımlarının altında yerin sarsıldığını hissettim ve kendi kendime, ‘Bu cihanın hâkimiyim! Benimle kim boy ölçüşebilir?’ dedim. Allah bu kibrime karşı, insanların en sefilini, yenilmiş, esir düşmüş bir adamı, bir idam mahkûmunu saldı üzerime; o benden daha güçlü çıktı, vurdu devirdi beni tahtımdan ve canımdan etti.”
Bu milletin kapanmamış bir hesabı var. Bu milletin yarıda kalmış bir amacı var. Elbette Yüce Yaradan vadini yerine getirecek topluluklar yaratır. Ancak bizler hakkı ile görevimizi yaparsak o topluluk biz olabiliriz.
Büyük yeminimizi bozacak, hak batıl mücadelesinde duruşumuzu zayıflatacak her türlü düşünce ve eylemden uzak durmalıyız. Özellikle büyüklenmek gibi bir gafletten beri durmalıyız.
Ömer Hayyam’ın Sultan Alparslan’ın şehadeti sonrasında yazdığı düşünülen dörtlüğü hiç unutmamalıyız.
Her gün biri çıkar, başlar, benim ben demeye,
Altınları, gümüşleriyle övünmeye.
Tam işleri dilediği düzene girer,
Ecel çıkıverir pusudan: Benim ben, diye.
Bir gayesi olması gereken insandır. Başarıya ihtiyacı olan da insandır. Buna karşın bir imtihana tabi olduğunu düşünen de Müslümandır. O halde dikkat etmesi gereken de bizler oluyoruz.
Başarıya güvenip gayretten geri durmadan çalışmak ve bunu Allah’ın (cc) rızasını gözeterek kibirsiz bir şekilde millet için yapmak hiç de hayal olmayan sonuçları nasip eder.
Bizlerin hata yapmak gibi bir lüksü yoktur. Her hata ümmetin gözyaşını artırır.