Şuursuzluk
Şuursuzluk, sözlük ifadesi ile nesne, olay ve işlere karşı uyanık bulunmama durumu ve bilinçsizlik olarak ifade edilir. Şuursuzluğun sonu kandırılmaktır.
Şuursuzluğu anlamak için şuur denen kavramdan ne anladığımızı da ortaya koymalıyız.
Şuur: Kendisini ve çevresini tanıma yeteneği, bir toplumdaki ruhsal etkinliklerin veya ruhsal durumların bütünü, temel bilgi, temel görüş, algı ve bilgilerin zihinde duru ve aydınlık olarak izlenme süreci olarak tanımlanır.
Ruh ve bilgi işin içine girince otomatik olarak din işin içine girmekte, temel bilgi, temel görüş denince siyaset, toplum ruhu denince vatan ve devlet, algı denince dil işin içine girmektedir!
Şuur; din, iman, vatan, devlet ve dil konusundaki hassasiyetlerin bir bütünü ve entegre olarak dışa yansımasıdır.
Şuursuzluk, din hususunda, dini yobazlığa teslim etme veya din de nakısa arama derdinde reform ve yenilik peşinde koşma olarak kendini gösterir. Gavur gibi yaşama ya da gavurları övüp kendini ezik görme olarak zuhur etmektedir.
Bu konuda şuursuzluk en basit hali ile “ yaklaşmakta olan yaklaştı” ayeti kerimesini dikkate ve ciddiye almamaktır!
Samiha Ayverdi :
“Harun Reşit’in papağanı Yasin-i Şerif’i ezbere okurdu. Ne ki, bu ezbercilik onu kuş olmaktan öteye geçiremediği gibi, Kur’an ahlâkı ile amel etmeyip sadece ezbercilikte kalan kimseler için de aynı kanunun geçerli olmasından tabii ne olabilir?” anlatımı da dini konudaki şuursuzluğa parmak basar.
Şuursuzluk, iman hususunda; imandan bahsedip Yüce Yaratıcıya ortak koşma, rızk verici olarak kulları görme, hâkimiyet hususunda Allah’ ın kanunlarına uymama olarak görülmektedir. Ebu Zer den bahsedip Karun gibi yaşama olarak ya da dünyevileşme olarak zuhur etmektedir.
“Müslümanlık namaz kılmak, kuran okumak, tespih çekmekten ibaret olsa idi Eyyub el- Ensari’nin İstanbul’da ne işi vardı?” sorusunu anlamlandıramayanlar bu hususta şuursuz demektir.
Şuurusuzluk, vatan hususunda; vatanı sadece bir toprak parçası olarak görme şeklinde kendini gösterir. Alıp da götürmeyecekler ya şeklinde zuhur eder.
“Bugün şuursuzlukla bekçiliğini yaptıkları mülkün yarın esiri olacaklardır.” Nurettin TOPÇU
Şuursuzluk, devlet hususunda; devleti iyiliklerin bir organizasyonu olarak değil gücün ve tasallutun merkezi olarak görme şeklinde kendini gösterir. Devleti yenilik namına her gün ayrı telden çalma şeklinde temelsiz hale getirme olarak zuhur eder.
Rahmetli Cemil Meriç: “Şuurun şehadetine bile tahammülümüz yok şuursuz bir yığın haline geldik!” diyeli uzun yıllar oldu, geldiğimiz hale şaşırmamak lazım!
Şuursuzluk, dil hususunda; kelimelerin anlamlarının içini boşaltma, yabancı kelimeler ile kendini anlamlandırma şeklinde gözükür. Tabelaların, sokak ve mahalle adlarının değiştirilmesi ve yabancılaşması şeklinde zuhur eder.
Dil ve din hususunda en büyük vebal ilim adamları ve öğreticilerdedir. Ama maalesef artık onlar için şu dörtlüğü söylemem elzem oldu.
Anektodlar, menkıbeler diz boyu; şakıyor kürsü bülbülleri,
Aşka gelip atmaya başlayınca arşı inletir gürültüleri,
Ne ibret aldın, ne yaptın, elde avuçta ne var dense
Küfür ithamına kadar sorgular, yalaka öncüleri…
Şuursuzular kendini şuurlu zannedince:
Beceriksizliğin adı kandırılmak, efendiliğin adı saydırmak!
Bu kadar cehaletin yanında bize düşen hakkı haykırmak! olur.
Şuursuzlar şuursuzluğunu unutup konuşunca:
İddialar ve söylemler gerçek dışı, hayal üstü,
Gerçekte olan ise birilerinin omurgası çöktü,
Taşıma su ile değirmen dönmez derler,
Bizimkiler taşıdıkça düzen çöktü(!), izan çöktü…