Seçimler Biter, Siyaset Düzelir!!!
Seçim sandıklarının açılmasından sonra, bayraklı, türkülü, şarkılı hazırlandığımız, bundan büyük mutluluk(!) duyduğumuz bir seçime daha veda edeceğiz. İnsanın çok şükür diyesi geliyor, çünkü ses ve görüntü kirliliğinin zararından başka bir faydasının olmadığını düşündüğüm böyle bir seçim hazırlığı ümit ediyorum, bir gün son bulacak.
Sandıklar açıldıktan sonra çıkan sonuç, ülke gerçeklerinin bir yansıması olsa da, ülkenin gerçekleri çözüme doğru bir yolda varlığını bulamayacaktır. Belirtmek gerekir ki çözümden kastımız; ülke gerçeklerinin sağduyulu bir durumla değerlendirilmesi, mantıklı bir bakışla izlenmesi ve buna göre yol kat edilmesidir.
Seçimlerin temelinde siyaset, siyasetin temelinde bir araç olarak partiler vardır. Buradan hareketle, siyasetin ülkemizde ele alınış biçimine, partilerin siyasi hareketi amacına ulaştırırken yapmış olduğu yanlışlara ve siyaset dendiği zaman toplumun neyi anladığına değinmek istiyorum.
Siyaseti yapan kişilerin veya partilerin kendi ideolojik çerçevesiyle olayları ve durumları ele alış biçimi, ülkenin her zaman zorlu bir yoldan yürümesine neden olmuştur. Siyasetini temsil eden partiler, kendi idealindeki ideolojisini, bakış açısını iktidar yapmak için uğraşır. Elbette siyasetini bunun için yapan partiler, iktidara taşıyacağı fikirle, çözümde görev almak ister. İnsanların mutluluğunun kendi bakış açısı ile mümkün olduğunu kanıtlamak ister ve ülkemizde olduğu gibi kimlik siyasetiyle var olmaya çalışırlar.
Buraya kadar tamam. Partilerin kendi bakış açısına göre insanları mutlu etme gayretine diyecek bir sözümüz olamaz. Ancak gayretin amacından farklı bir durumla seyretmeye çalıştığını ortaya koyalım.
Hemen belirteyim; yukarıda bahsettiğim kimlik siyasetinin Türkiye gibi bir ülkede ve medeni ölçüler için de yanlış olduğunu düşünüyorum. Siyasetin geri kalma nedenlerinin en başında bu gelir.
Ülkemizde siyaset, iddiasına veya idealine(!) kendini o kadar kaptırmıştır ki, artık insanların mutluluğunun üstünde, siyasetçinin mutluluğu daha geçerli bir hale gelmiştir. Egemenlik kavramının milletin egemenliğinin yerine, siyasetçinin hegemonyasına dönüştüğü gerçeğini görmezden gelemeyiz.
Siyasetin sandık sonucunun insanların mutluluğu yerine, siyasetçinin menfaatine, akrabalarının veya yakınlarının menfaatine dönüşmesi, siyaset yapma biçiminin dar bakışta olduğunu göstermektedir.
Ülke ihtiyaçlarının, dolayısıyla insanımıza gerekli olan sağduyuyu içinde barındıran; hukuk, adalet, hak, eğitim gibi kavramlar, dar ideolojik bakış açısının içinde hükmünü yitirmektedir.
Siyaset artık duruşunu; bir horoz dövüşü, karşılıklı hesaplaşma, eleştirinin aşağılama ile yapılacağını, bağırarak sesini duyurma ile gerçekleşeceği resmi ile ortaya koymaktadır.
Eğitim politikalarının uzağındaki siyasetin, hukuk toplumu olma yolunda bir çabada bulunmama nedeni; kendi var olan gerçekleri ile uyuşmadığındandır.
Parti programlarının geniş bakış açısı ile hazırlandığını ancak dar bir uygulama alanı bulduğunu, oportünist(fırsatçılık) bir hale hizmet etmekten başka bir görüntüsünün olmadığını belirtmeden geçemeyeceğim. Partiler toplumsal gerçeklere ve temelindeki problemlerin çözüm yollarına gitmekten uzaklaşarak, kendi yandaşını oluşturma ve menfaat kirliliği içinde olmaktan başka bir yolu olmadığını ispat çabasındadır.
Siyasetin arka bahçesine topladığı yandaş sendikacılıkla, işçiye, memura, eğitimciye verdiği zararı göz ardı etmemek gerekir. Sürekli sayıyı çoğaltma ve kalabalık olma gayretiyle uğraşan sendikaların partisine benzeme uğraşı, özlük hakları geride kalmış başarıya giden yollarını(!) görmemize yetiyor.
Siyaset; medeni, ahlaki, dürüstçe, adil ve hakça paylaşım üzerine yapılırsa siyaset olacaktır. Artık dünyada ülkeler, bu kavramlar üzerine siyasetini oluşturma ve bunun önemini kavramış bir yol üzerinde gitmektedir. Aksi durumdaki bir Türkiye, denizin ortasında kalmış, su alan bir tekne misali belirsizliğin korkusunu yaşayacaktır.
Haklı görünmek gibi bir çaba göstermiyoruz. Haklı çıkmak gibi bir kaygımız yok. Doğruların anlaşılması taraftarıyız. Siyasetin düzelmesi ile toplumun geleceğinden ümitli olmak istiyoruz…
Seçiminiz ne olursa olsun, doğru yapılmayan siyasete karşı tepkiniz ortak olsun. İnsanın bir toplumdaki varlığı, ülke huzuruna sorumluluğu bunu gerektirir…
Mogens Jallberg’in söylediği sözdeki gerçekliğin ilk üç sözcüğü, ilerlemek isteyen bir toplum için gereklidir. Gerisi ortaçağda kalmıştır…
“Demokraside oyunuz sayılır, feodalizmde sayınız oydur…”
Selam, saygı, iyi dileklerimle…