Reklamlar ve Gerçekler
Reklam: “İnsanları gönüllü olarak veya gözünü boyayarak, önceden belirlenmiş fikre ve ürünlere kanalize ederek, dikkatleri bir ürüne hizmete, fikir ve kuruluşa çekmeye çalışmak için onunla ilgili bilgi vermek, ona ilişkin görüş ve tutumlarını değiştirmelerini veya belirli bir görüşü ya da tutumu benimsemelerini sağlamak amacıyla oluşturulan; iletişim araçlarını kullanarak, fikir veya ürünü sergilemek ya da başka biçimlerde çoğaltılıp dağıtmak şeklindeki duyurudur.
Bazı reklamlar kurgu olarak hoşa gitse de bir hakikati çarpıttığı ve sakladığı için oldukça nahoş olma durumunu da içinde barındırmaktadır. Bunlardan bir kaçını incelersek vahameti görebiliriz.
Bir banka reklamı “her halden anlayan biri var” içeriği ile güzel görünüyorsa da gerçeğin katlini sakladığı için de bir o kadar suçlu durmaktadır. Vakıf medeniyeti ve vakıfların bankacılık sektörü ile yan yana anılması bir garabettir, hatta hıyanettir.
Bir fıkıh kavramı olarak vakıf, çıplak mülkiyeti kamuya, menfaati ise lehine vakıf tesis edilmiş bulunan hak sahiplerine ait olmak üzere bir malı bağışlamak veya bırakmak demektir. Vakfedilen mala mevkûf, vakfedene ise vâkıf denir. Fıkıh literatüründe bir vakfın caiz olması için, vakıfta bulunan kişinin akıllı ve buluğ çağına erişmiş olması ve vakfın ebedî olması gerekir. Devamlı olmaksızın belirli bir süre için vakıf caiz değildir. Bunun dışında vakfedilen malın gayrimenkul ve değişikliğe uğramayan mal olması gerekir.
Vakıf tamamen hizmet ve insanlık anlayışının ürünü iken faizli sistem küfür ve sömürü anlayışının ürünüdür.
Tabi ki vakıf arazisini, daha güzel bir yer veriyoruz deyip elden alan bir zihniyetin bu reklama şaşırmaması normaldir.
Allah Resulünün lanet ettiği faiz denen illeti vakıf gibi mübarek bir yapı ile yan yayana getirmek için ya Türkiye usulü laik ya da muhafazakâr diye tabir edilen Amerikan Müslümanı olmak lazım gelir.
Bir acayip reklamda, Kamu spotu olarak Tarım ve Orman Bakanlığının “Binalar Tarım Alanlarına Değil İmara Uygun Alanlara Yapılmalı” jeneriğini içeren reklamıdır ki insanın, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu diyesi hemen geliveriyor. Düğün geçtikten sonra kına yakmak bu olsa gerek!
Son yıllarda tarım arazisi, doğal alan demeden sadece para odaklı F tipi binaları mantar gibi her tarafa konduruluşuna göz yumacaksın ondan sonra hakikati söyleyerek bu rezillikten kendini sıyıracaksın. Bu pişkinliktir, görev ve sorumluluğunun farkına varmamaktır.
Başka acayip bir reklamda, “Bu üründeki meyve suyu cömert meyve ağaçlarının, su veren yağmurun ve onlara yaşam veren güneşin sayesinde üretilmiştir. Doğa, ona hak ettiği saygıyı göstermenin, emek harcamanın ve onu sabırla beklemenin karşılığını bize birbirinden güzel, birbirinden olgun, birbirinden tatlı meyvelerini sunarak verdi. C…..’nin lezzetinin kaynağı olan doğaya sonsuz teşekkürlerimizle… “ diyerek sözüm ona doğa, emek ve çevre duyarlılığı sergilerken tamamen küfür kusan bir metin.
Oysa Rabbimiz bize bildirir ki: “Gökten bereketli bir su indirdik, kullara rızık olmak üzere onunla bahçeler, biçilecek taneli ekinler, küme küme tomurcukları olan boylu hurma ağaçları yetiştirdik. O su ile ölü yeri dirilttik. İşte insanların diriltilmesi de böyledir.” (KAF S.9-10-11. Ayetler)
Hakikat böyle iken Hakk’ın hakikatini teslim etmeden yapılacak tüm hakkaniyet duyguları ve kadirşinaslık duyguları haksızlığın ve nankörlüğün daniskasıdır.
Reklam ve gerçeğin ayırımını yapamayanlar, bayrak indirilirken, Irak üçe, Suriye beşe bölünürken sadece laf üretirler ve laf ile peynir gemisi yürütürler.
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve her zaman doğru ve hak söz söyleyin ki, Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse, muhakkak büyük bir başarıya ulaşmıştır.” (AHZAB S.70-71.Ayetler)
Berat gecenizi tebrik eder. iki cihan saadeti dilerim.