Kent ve Kentsel Dönüşüm
KENT: Nüfusunun çoğu ticaret, sanayi ya da yönetimle ilgili işlerle uğraşan, tarımsal etkinliklerin olmadığı yerleşim alanı, şehir. Şehir Osmanlıca da şan şöhret sahibi meşhur anlamına gelmektedir. Medeniyet de adalet severlik, insanca iyi ve ferah yaşayış, şehirlilik. Şehirlilik; yaşayışta, içtimaî münâsebetlerde, ilim, fenn ve san’atta (ustalık,hüner) tekâmül etmiş cemiyetlerin hâli manasına gelmektedir.
Şehirli/kentli ne demektir? Yaşadığı şehirde misafir gibi değil, sahiplenerek yaşayanlara ‘şehirli/kentli’ denir. Kendisini yaşadığı şehrin bütünüyle ilgili görenler kentlidir. Kentliler, yaşadıkları kentin geçmişten gelen, geleceğe yönelen değerlerine sahip çıkarken, kente artı değer katmak için çalışırlar. Bireycidirler. Ancak her bireyin haklarına, kendi hakları kadar saygılıdırlar.
Acaba, son yüzyılda kent üretebildik mi? Ya da ürettiklerimiz kent mi: Kentte içtimai yaşantı prensiplerimiz var mı? Osmanlı Beyefendisi Hanımefendisi aranmıyor mu kentlerimizde. Yaptığımız beton binaların mimari ve sanatsal bir değeri var mı sanatsal bir değere haiz kentin simgesi olabilecek yapılarımız hangisi var mı yok mu? Gökdelenler sanatsal ya da insani yapılar mıdır? Avrupa’nın terk ettiği ve 3.sınıf insanlarına uygun gördüğü tünel kalıp sistemli sağlıksız yapılar gerçekten çözüm müdür? Bunları irdelemeden kentsel dönüşümü düşünmek gafletin dik alasıdır.
Yaptığımız binalar “… Dört-beş (şimdilerde10-15) katlı apartmanlardan herhalde on milyon tane yaptık, aynı sıva aynı boya, aynı çirkinlik. Doymadık, doymuyoruz, ölüm kusan devâsa ağır tanklar gibi yan yana dizilip şehri, kasabayı bir kaç yılda canavarlaştırıyorlar. Tanrım bin yıl sonra arkeologlar, putperestler gibi bu apartmanlara tapındığımızı sanacak!” Memleket Hikâyeleri – Nihat GENÇ
“- Sizler yüksek yerlere koca binalar kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? Ve temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz?” Şuâra Sûresi, 128-129.Ayetler
Hz. Peygamber (s.a.v) yüksek binalar konusunda yeri geldiğinde yine ikazlarına devam etmiştir :
“- Dikkat ediniz, gün gelecek insanlar yüksek bina yapmakta birbiriyle yarış edecekler.” Buhârî, Fiten, 25; Tecrid-i Sarih Tercümesi; 1/58
“- Binalar yükselip, hevâ-i nefse uyulur.” İmam Şa’rani, Tezkiretü-l Kurtubî
Bir başka zaman kendisine kıyamet alâmetleri ile ilgili soru sorulduğunda ise şöyle buyurmuştur:
“- Binalar, zinalar çoğalmadıkça kıyamet kopmaz.” Kıyamet Alâmetleri, Hüseyin El-Berzenci
Kent dediğimiz olguda bu sıralar çok bina yapmak ve binaları yaparken de arsa yok yalanı ile yüksek binalar yapmak moda oldu. Bunun sebeplerinden biri bu zaman kadar yapılan yapıların çok sağlam olmayışı ve para kazandıkça daha çok para kazanma hırsına sahip olanların kendilerine en çok kazandıracak şekilde teknoloji ve sömürüye dönük binalar yapma ihtiyacı bu sebeple oluşan arsa spekülatif kazançlarından gelir elde etme hastalığıdır.
Türkiye’de yaklaşık 14 milyon aile yaşamaktadır. Her aile için ortalama 250 m2’ lik parseller ayrıldığını düşünerek hesaba başlayalım: 14.000.000*250 m2=3.500.000.000 m2=3500 km2
Demek ki herkese müstâkil ev arsası verilirse ihtiyaç sadece 3500 km2 dir, bu büyüklüğü zihinlere bir fikir verme gayesiyle söylersek Van Gölü büyüklüğü kadar bir alana tekâbül etmektedir.
Türkiye yüzölçümü düzlemsel olarak 779.452 km2 dir. Buradan baraj ve göl alanlarını düşelim, kalan miktar 770.000 km2. Şimdi de 70.000 km2 kayalık gibi hiçbir şey yapılması mümkün olmayan alanları düşelim. Kalan miktar net 700.000 km2 dir. Son olarak topraklarımızın yüzde kaçının ev parsellerine gittiğini hesap edelim. 700.000 / 3.500 = 200
Evet şaşırmayalım, ülkemizin sadece 200’de 1’i ev yerleşmeleri için yetmektedir. 200’de 1, diğer bir ifadeyle 100’de 0,5’i (yarım) ev yerleşmelerine gitmektedir. Şehircilik hesapları yapılırken tecrübî bir bilgi olarak yolların ev parselleri kadar bir alan tutuğu kabul edilmiştir. Demek ki 100’de 0.5’i de parsel arası yollara (sokak ve caddelere) veriyoruz. Evlerin kendisi, bahçesi, sokaklar ve caddelerin tamamı bu şekilde 100’de 1’lik bir alan kaplamaktadır. Ayrıca dikkatinizi çekerim, parselin tamamı bina olmuyor, ev başına en az 100-125 m2 lik bir bahçe ve yeşil alan kalıyor.
Devam ediyoruz, arazilerimizin kalan;
100 ‘de 1 ’i de sanayi ve üretim (fabrika,atölye ve iş merkezleri)
100 ‘de 1 ’i de hizmet sektörü (turizm, sağlık, eğitim binaları)
100 ‘de 1 ’i de kara ve demir yollarına ayrıldığını hesap edelim, her hâlükârda topraklarımızın %
4’ü binalara ve yollara ayrılmakta geri kalan % 96’sı ziraat, hayvancılık ve orman alanlarına kalmaktadır. Nerede arazi yetmez diyenler!
Peygamberimiz (s) buyuruyor ki : “- Bizi aldatan, bizden değildir.” Kütüb-ü Sitte’den- Müslim, İman bahsi, 164
Avrupa ve Amerika’ya seyahat etmiş olanlar görmüşlerdir, halkın ekseriyeti 1-2 katlı müstakil evlerde oturmaktadır. Üstelik Fransa ve Almanya gibi ülkeler devâsa endüstri alanlarına rağmen hâlâ büyük zirâi topraklara sahiptir ve dünyanın sayılı tarım ürünü ihraç eden ülkeleri arasındadırlar. Lütfen başka hesapları olanlar halkımızı aldatmasın, halkımız da bu yalanlara kanmasın.
Bu gerçeklerden sonra kentsel dönüşüme başlamakta fayda vardır. Bunun için her şeyden önce bu gerçekleri bilen insanların insana yakışır bir makro plan çerçevesinde 1/5000 lik planları yeniden gözden geçirerek şehri planlamalı imalata ancak ondan sonra bölgesel olarak başlamalıdır! Kentsel dönüşüm son 5 yılda sürekli söylenilmesine rağmen oy kaygısı ile yapı stoğundaki artış durdurulmamış bilakis arttırılmıştır.
Depremden sürekli bahsedilmiş ama binaların sağlık raporları hala çıkartılmamış hala günümüze hitap etmeyen ve realitesi kalmamış 1/5000likler revize edilerek millet geçici olarak rahatlatılmıştır.
İmar Planları hazırlanırken
-Şehircilik İlkelerine Uygunluk
-Planlama Esaslarına Uygunluk
-Kamu Yararına Uygunluk
-Mevzuata Uygunluk , gibi prensipler siyasi ve maddi ranta peşkeş çekilmiş tüm ilke ve esaslar bizatihi kamu adına görev yapanlarca iğfal dilmiştir.
İmar Planları lüzuma, ihtiyaca ve civarın karakterine göre yapılırken Esenlerimizde ve İstanbul’umuzda bu kadar çarpık yapı yapılmış ve bunlara bizatihi yöneticiler tarafından göz yumulmuştur, deprem olana kadar kaçak katlarda sınır tanınmamıştır. Yöneticilere sorarsanız o zaman öyle gerektirmişti gibi veciz sözler ile karşılaşırsınız mal ve mülkteki artışlarını sorarsanız babalarının ya da karılarının zengin olduğunu söylerler böylece prensipler gümbürtüye gitmiş gerçekler zaman aşımına uğramış olur.
Yoksa arsa problemi olan yere birilerinden onay almasa ya da gizli ilişkiler içinde olunmasa hadi bir kat kaçak attı 5 kat 6 kat bina nasıl kondurabilir. Avantayı alan binayı yıkmak yerine encümenden yıkım kararı aldırarak ve de yıkmayarak avantasını çoğaltır ve de birde iyilik yapmış olarak dua alır! Aslında kanun nezdinde kendini kurtarmış fakat şehrin laneti üzerine olmuştur.
Dememiz odur ki şehrimizin Nazım İmar Planları-Uygulama Planları-İmar programları tam teşekküllü hale getirilmeden yapılacak her türlü iyi niyetli adımlar içinde şaibeyi barındıracaktır. Bunu vasıtada gaye gibi meşru olmalı adına söylüyoruz.
Yöneticiler şunu bilmelidir ki ortada var olan bu başıbozukluk halktan çok yine zamanın yöneticilerinin aymazlığı ve vurdumduymazlığının sonucudur. Fatura halka kesilmemeli binalar iskan amaçlı mı yoksa rant amaçlı mı onun bile envanteri çıkartılmalıdır. Zaman çok geç değildir müteahhit siyasetçi ilişkisini kötüye kullananlar deşifre edilmeli arsa spekülasyonlarının önüne geçilmelidir.
Kentsel dönüşümde
Her şeyden önce meskende oturan kiracı mı ev sahibi mi ayırımına bakılmalı buna göre dikeyden çok yatay planlamaya önem verilerek emsal nispeti en aza indirilmeli. Kentte kiracı olmayıp oturanların yine kendi bölgesinde oturması sağlanmalıdır.
Birçok kentsel dönüşüm projesi kapsamındaki resimlerde uçuk saçık saçma sapan binalar gösterilmektedir. Bizim yapacağımız projeler mahalle kültürünü ve örf ve adetlerimizi sergileyen çapta uygulanabilirliği ve yaşanabilirliği olan binalar olmalıdır. Bunu da en kısa zamanda halka sunmalıyız. Milletimiz yeniye meraklıdır ama site sakini olmanın maliyeti ve sıkıntılarını bilmek zorundadır bunlar şimdiden broşürler ile halkımıza duyurulmalıdır!
Kentsel dönüşüm derken hiç kimsenin adam gibi kullanamayacağı büyük park alanlarına yer ayrılmamalı kent ormanı –spor alanları- koşu parkuru teşekkülü sağlanmalı insanların oturup rahatlayacağı mahallerin merkezi yerlerinde oturma grupları ağaçlar ve yeşillikler ile bezenmelidir. Yaşayan çatı sistemine geçilmeli kot farklılıkları sayesinde otoparklar yer altında bırakılarak üzerleri yeşillendirilmelidir.
Yaptığımız yapılara 25-40 yıl sonra yıkılacak ve yeni ihtiyaçlara doğuracak şekilde yapmamalı gelecek nesillerinde bizim çektiklerimiz çekmeleri sağlanmamalıdır.
Kentsel dönüşümde estetik önemlidir. Estetik est ve etik kelimelerinin birleşimidir. Etik Latince ahlakilik manasına gelir. Estetikte güzel ahlaka ve genel kabullere uygun şekilde yapmak demektir.Bir ailenin yaşayamayacağı binaları daireleri yapıp milleti bunlara mecbur etmemek lazımdır.Aile derken başbakanın en az 3 çocuk isteği unutulmamalı bu çocukların yaşayabileceği çekirdek model planlar oluşturup inşa etmeliyiz.
Bu yazı esnasında fikirlerine ve eserlerine başvurduğum Mimar Semih Akşeker ve Şehir – Bölge Plancısı-Yüksek Mimar Şakir Bitmez beyefendilere de teşekkürü borç bilirim.