Kalkınma Üzerine
2013 yılında yazdığım “Büyüme ve Kalkınma” başlıklı yazımda büyüme ve kalkınma kavramlarının farkını belirtmiş ve kalkınmayı: Bir ekonomide üretim ve kişi başına gelirin arttırılması yanında, sosyal kültürel yapının da değiştirilmesi ve yenileştirilmesini de içeren kavramdır. Gelişmişlik sadece kişi başına düşen milli gelirin arttırılması değil, gelir dağılımındaki adaleti, okuma yazma oranı, bebek ölüm oranı, gazete okuma oranı vb. sosyal kıstasları da içine alan bir kavramdır diye belirtmiş idim.
Yazımın sonunu da: “İman tevhidi, tevhid, teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dâreyni iktiza eder.” Saadet göz ve gönül tokluğundadır. Refah ve saadeti bilmeyenlerin ranta yönelik projeler ile zevk ve estetikten uzak binalar ile büyüme ve kalkınma oyunu oynayarak, topluma verebilecekleri bir şey yoktur, diyerek bitirmiş idim.
Kalkınma konusunda ülkemizde bir bakanlık vardır. Kanun ve yönetmelikler gereği 5 yıllık kalkınma planları hazırlanır. Bu planlar yanında strateji ve eylem planları da geliştirilir.
Kâğıt üzerinde eksiklikler olsa da asıl sıkıntı, bu işlerin uygulanmasında ve intacının yapılmamasındadır.
Kanaatimce bu eksikliklerin temel sebebi de, bu işin, ruhu ve felsefesi oluşturulmadan, günü birlik hevesler ile yapılması, mevzuatın yerine getirilmesi çabasına bağlı rutin ve sıradanlıkları içinde isteksizce ortaya konulmasıdır.
Kalkınma felsefesi oluşturulmadığı için, nasıl ki büyümede tüketim etkili oluyor ise kalkınmada da tüketim öncelikli oluyor. Ama bizim asıl sıkıntımız üretimsizlik! Derdimiz üretmek olmalı.
Örnek verecek olur isem 2006-2010 tarihli bilgi toplumu stratejisi eylem planına bakacak olur isek temel hedeflerin erişim, dönüşüm, modernizasyon gibi süslü ifadeler ile tamamen tüketim odaklı bir yaklaşım sergilendiğini görürüz.
Bu ifadeler teknolojik ihtiyaçları ifade etmekte ve teknoloji üretimi maalesef ülkemizde yapılmamaktadır! Bunun maliyeti bile planı akamete uğratmaya yeter!
Bu strateji ve eylem planının akıbetinin ne olduğunu performans programı ve faaliyet raporlarına erişemediğim için göremiyor, başka bir acil eylem planı içinde devam ettirilip ettirilemediğini de kestiremiyorum. Erbakan Hocamın tabiri ile intaç yok.
Erbakan Hoca başarının şartlarını anlatırken inanç, bilgi, koordinasyon, disiplin, takip ve intaç olarak anlatır, intacın üzerine özellikle vurgu yapardı.
Öğretmen ve öğrencilere bilgisayar dağıtarak, internet hızını yükselterek veya yeni sunulan kıraathaneler ile bilgi toplumu oluşmaz! Kıraathanede ki kek bile tüketime yöneliktir!
Her şeyden önce kitabımızın oku emrini kendi bünyemizde yerine getirmeden, iş bitiriciliği okumuş olmanın önüne geçirerek bilgi toplumunun oluşmasını beklemek hayal olur.
Kalkınma felsefesini anlatmak için soruyorum. Japonlar gibi bilgisayar üretsek ama putperest olsak bizim bilgi kavramımız yerini bulmuş olur mu, kalkınmış olur muyuz?
Kalkınma, sadece strateji ve eylem planları yapmakla olmuyor! Bakınız ülkemizde tüm belediyeler ve kamu kurum ve kuruluşları kanun gereği stratejik plan hazırlıyor, buna bağlı performans ve faaliyet raporlarını açıklıyor, yine buna bağlı bütçeleme yapıyor. Ama çoğu başarısız! Hatta faaliyet raporları açıklamalarında rapor değerlendirmesinden çok icraatın içinde programı yapıp işi laf salatasına boğuyor. Kahir ekseriyeti ise borçlu! Hiç borçla kalkınma olur mu? Ya da şekilcilikle kalkınma sağlanır mı?
Biz kalkınmayı, teknoloji kullanmaktan önce, düşünce ve kültür merkezli algılamalı, düşünce ve kültürümüzü de din ve medeniyet değerlerine tabi kılmalıyız. Muhafazakâr ve liberal bir kalkınma gerçekten bizi kalkındırmış mı olur yoksa daha da çok dışa bağlamış mı olur?
Başkalaşım içinde kalkınma olmaz o olsa olsa yıkılma olur.