Kadın
Adına sure ismi verilen, şiirler yazılan o; ayağının altına cennet serilen o; sevginin adı, tadı o; istismarın sömürünün muhatabı o. Hem cinsinin en büyük rakibi o, hemcinsine en çok bakan ve kıskanan o.
Kadınları her türlü sömürünün muhatabı olarak görenler, onlara hak ettiği değeri vermeyenler senede bir gün bir kutlama icat ederek kadını yine sömürü ve tüketim çarkına feda etmektedir. Emekçi kadınların mücadele ile elde ettikleri bu gün asıl işlevini görememekte mücadele ettikleri sermaye monarkları tarafından tüketim ve sermaye kurban edilmektedir.
Batı medeniyeti insanı batırır. Batı medeniyetinde kadının adı da yeri de yoktur. Muharref İncil ve Tevrat’ta kadın şeytan olarak görülür ve cennetten kovulmaya sebep sayılır. Batıda bu iki kaynağın oluşturduğu ve günümüz batısında hâkim ahlak anlayışı Protestan Ahlaktır. Protestan ahlak ne olursa olsun para kazanmayı öngörür ve şart koşar. Bu zihniyet ancak sömürdüğü oranda kadına toplumda yer verir. Emekçi kadının mücadele sonucu elde ettiği günü, kapitalizme ve tüketim ekonomisine çeşni yapan bu ahlaktır.
Araba ve tekerlek reklamında kadını oraya manken diye koymak ona değer vermek midir? Kişiliğin değil dişiliğin pazarlandığı piyasa ekonomilerinde kadınlığın nezaket ve yumuşaklığının kaybolduğu, performans adı verilen koşuşturmacada evini ve yerini unutan kadınlar gerçekten değer verildiği için mi oradalar yoksa süfli emellerin gelip geçici dünyevi duyguların tatmini için mi oradalar.
Hala bu çağda kadınlar konu mankeni olarak kullanılıyor, ucuz işçi olarak değerlendiriliyor ve fuhuş bataklığında çırpınan kadınlara el uzatılmıyorsa bu günleri kutlamak tüketim ekonomisine hizmet etmekten öteye geçemez. Sermaye meraklıları kadınlar gününe özel indirimlere başladılar bile.
Alabilirsen pırlanta, yüzük, diyet programları, elbise, koku ve makyaj indirimleri birbiri ile yarışıyor.
Fıtratı ve doğası dışında çalışma hayatına atılan kadınlarımız işçi gibi çalışırken ev hanımlığını da götürme çabası içinde insanlıktan çıkmakta, tüketim toplumunda göz önünde olmanın sorumluluğu gereği harcamaları kazancının önüne geçmekte ya da ev araba alacağım adına hayatını çalışarak geçirmektedir.
Eşler olarak çalışılıp bir şeyler kazanılamazsa ciddi bir sıkıntı, kazançlar arttıkça tatminsizlikler artıyorsa kadının işi daha da zor. Kadın gelir artırıcı rol oynarken kadınlıktan çıktığını tüketim ekonomisinin robotları haline getirildiğini unutur. Hayat arkadaşı bile onu kadın olarak görmemeye başlar! Ufacık olmasına rağmen dünyalar taşıyan kalbi kırılmaya başlar. Kadının en büyük rakibi ve kurdu olan hemcinsi devreye girer ona kadın olduğunu hatırlatır!!!
Kadınlarımız çalışma hayatında olması gerektiğine inandırıldı. Ama kadınlara uygun çalışma ortamı hiçbir şekilde sağlanmadı. Kapitalist düzende de komünist düzende de en çok ezilen hep kadın işçiler oldu. Kadın toplumun bir bireyi ve vazgeçilmez öğesidir. Toplumdan ayrı düşünülemez.
Toplum hayatı sadece iş hayatından müteşekkil değildir. Aile toplumun ve milletin temel taşıdır ve o temel taşının ana unsuru da kadındır. Sadece dünyalık rahatlıklar için asli görevinden uzaklaştırılan kariyer ve evlilik arasında tercihe zorlanan kadının mutlu olma şansı var mıdır?
Evlilikle birlikte kariyer yürür mü diye düşünen bir erkek var mı? Çağlar değişse de insanlığın bu cinslere yüklediği sorumluluk ve beklentiler değişmeyecektir. Değişmesi ve değiştirilmeye çalışılması sapkınlıktır, mutsuzluktur.
LaMartine’nin dediği gibi “Yaratıcı kadının dehasını kalbine koymuştur. Çünkü kadın dehasının bütün eserleri aşk ve sanat eseridir.”
Kadınlarımızın kadınlık erdemi ve fazileti ile kadınlık onuruna yakışır bir şekilde nice günlere erişmesi dileği ile…