Firavunların Mabetlerinde Efsunlanmış Kitleler
Koca (!) Nemrut bir sineğe kurban gitti. Bu adam Allah’a ortak koştu, güçlü idi, kudretli idi. Nemrut’un yıkılmaz kaleleri, diz çöktüren askerleri vardı. Ancak Hak yolunda olmayınca Hak onu bir sinekle yere serdi.
Nemrut’un burnundan giren sinek içi boş beyninde (!) dolaşarak onun yaratıcı karşısındaki çaresizliğini vızıltılarla kafasına vura vura gösterdi.
İnsanlık geçmişi kadar eski bir mücadelenin içindeyiz. Önceki ümmetler nasıl bir mücadele içinde olmuşlarsa bizler de aynı savaşın içindeyiz.
Chomsky der ki: “Beş yüzyıl önce başlayan fetih (ve yağma) devam ediyor; hem de fethedenler ve fethedilenler; yağmalayanlar ve yağmalananlar değişmeden; ayrıca bilim ve iletişim her zamankinden daha çok fetihçilerin ve yağmacıların hizmetinde olmak kaydıyla.”
Chomsky’nin bu sözü çok düşündürücüdür. Ama beş yüzyıl değildir bu mücadele. Bu sözün altında Hak ile batıl mücadelesi var aslında. Firavunlar, Nemrutlar ile Hakkın yanında olanların mücadelesidir günümüzde yaşananlar. Sadece çağdaş Firavunlar çağdaş tapınaklarıyla bizleri efsunlayıp mabetleri içine hapsettiler.
Yaşanan mücadele bugüne has da değil, yarınlar için de geçerli. Güneş doğup battığı sürece bitmeyecek bir mücadele içinde olacağız. Önemli olan bizim hangi tarafta olduğumuzdur.
Bugün büyük bir gücü elinde tutan Batılılar sarsılmaz bir kale görüntüsü vermektedirler. Batı’nın baronları, paraları, silahları üzerimize kâbus gibi gelirken belki de bazılarımızın hiç umudu kalmıyor. Asıl tehlike de işte burada yatıyor.
“İnanıyorsanız üstünsünüz” mesajını ve Allah’ın sevgisini kalplerden attığımızda ne yazık ki bir sinekten dahi korkar hale gelmemiz kaçınılmazdır.
Batı denilen sözde medeniyet çöplüğü, kendi yarasını dahi tedavi edemeyecek haldedir. Medeniyetler demirlere yapılan yatırımdan anlaşılmaz. Tank, tüfek, yüksek binalar, düzenli sokaklar medeniyetin bizatihi kendisi değildir.
Medeniyetin ölçüsü insana yapılan yatırımdan anlaşılır.
Din, dil, ırk, renk farkı gözetmeden insanlığa sunduğunuz hizmet ölçüsünde medenisiniz. Kendi içinizdeki ve dışınızdaki yaraları sarabildiğiniz ölçüde medenisiniz. Medeniyet canlı bir organizma gibidir ve kendi kendini yeniler, kendi kendini tedavi eder.
Bakın bakalım Batı medeniyetinin yarınlarını emanet edecekleri çocukları, gençleri ne haldedir? Her nevi bataklığın içinde debelenen bir medeniyet mi insanlığa umut olacak?
Elindeki aşı, cebindeki parayı paylaşmayanlar mı medeniyet timsali olacak?
Kendisinden olmayanları içine alıp gettolara hapseden bir medeniyet mi insanlığa can suyu olacak?
Bugünün makyajlı Nemrutlarının ve Firavunlarının maskesi düştü ve yüzlerindeki makyaj her zamankinden daha çok silindi. Korunaklı kalelerin arkasında efelik taslayanlar birkaç yüz göçmeni büyük bir tehlike olarak görüyorlar.
Batı top ve tank ile yıkılmayacak belki ama bir sineğin darbesi ile yerle bir olacaktır. Yeter ki biz içimizde birliği ve dirliği koruyabilelim.
Bizim zor günlerimiz için beslenen hainlerimiz var. Bu hainler yıllarca bizden birileri gibi içimizde dolaştı ve vakti gelince de kedilerini gösterdiler. Bu aslında büyük savaşın bir işareti olarak sayılmalıdır.
Bu savaştan dönüş yok ve mutlaka bir taraf kazanacaktır. Dün olmadığı kadar bugün kartlar açık oynanıyor. Gizlenmek, gizli kalmak mümkün değil artık.
Olanları doğru okuyup noktaları birleştirirsek hakikati mutlaka göreceğiz. Batı bir kavramın içini çıkarları doğrultusunda farklı doldururken aynı kavramı bizim için farklı dolduruyor.
Zihin haritamızı kavramlarla ele geçirmiş olanlar bizi tam içeriğini dahi bilmediğimiz kavramlarla diledikleri yöne güdülüyorlar ne yazık ki.
Batı için ak olanı kara kara olanı ak yapmanın tek kıstası çıkarlarıdır. Peşinde koştuğumuz havuç bizi uçuruma götürüyor ve biz hala havuçla ilgileniyoruz.
Belki kalbimizi dinlesek bizi doğru yola götürecektir. Tabi hala bir kalbimiz varsa…