Davranış Farkı
Sanırım bir çoğunuz okumuş ya da TV kanallarında seyretmişsinizdir.Güney Kore hükümeti ABD’den et ithal etme kararı aldı. Ancak, Güney Kore halkı bu karara itiraz ederek ayaklandı. Ayaklanmaların gerekçeleri ise daha önce ithal edilen etlerde meşhur deli dana hastalığının tespit edilmesiydi.
Çünkü, bildiğiniz gibi söz konusu olan bu hastalık öldürücü idi. Ve hiç bir Güney Koreli, böyle bir riskle hem kendinin hem de herhangi bir Kore vatandaşının karşılaşmasını istemiyordu. Tabii Kore haklı idi de. Bunun üzerine, böyle bir karar alan Güney Kore Hükümeti istifa etti.
Ülkemizde ise, daha öncede tekrarı yaşandığı gibi, Rusya’ya ihraç edilen domatesler geri döndü. Gerekçesi ise üzerlerinde bitkisel ilaç artıklarının bulunduğu ve bu artıkların uzun sürede de olsa kanser yapma riskinin bulunması idi. Yani bu domateslerin yenmesi halinde, yiyenler bir süre sonra kanser hastalığına yakalanma riski ile karşı karşıya kalabilme olasılığının yüksek olmasıydı.
Eğer ilaçlamanın ardından domatesler hemen toplanmayıp bir süre bekledikten sonra yani, 5-6 gün civarında bir süre sonunda toplansaydı, bu risk ortaya çıkmayacaktı. Tabi bu uzmanların görüşü.
Uzmanların bu ortak görüşüne rağmen, Rusya’dan dönen bu domatesler Hükümet yetkililerimizce tüm dünyaya, dolaysıyla da Rusya’ya, ‘Görüyorsunuz geri göndermiş olduğunuz domateslerde hiç bir risk yok. Hiç bir riskin olmadığını işte size ispatlıyorum’ dercesine basının karşısında afiyetle yendi. Ve arkasından da bu domatesler iç piyasaya sürüldü.
Tıpkı yıllar önce ünlü Çernobil faciası sonunda kanser riski taşıyan çayların iç piyasada satıldığı gibi. Tıpkı o zamanki Hükümet yetkililerinin bu çaylardan basının karşısında, aynı ispatın yapılması gayreti içinde, keyifle içtiği gibi.
Şimdi insanın aklına şu sorular geliyor. Türk insanı, Güney Kore insanına göre öldürücü hastalıklara karşı daha mı dayanıklı?
Her ne kadar bazı genleri farklı da olsa, netice olarak her ikisi de insan olduğuna göre, iki ırk arasında bu açıdan büyük farklar bulunmadığı muhakkak.
Türk halkı, Güney Kore halkına göre bu tür hastalıklara karşı bağışıklılığa mı sahip? Böyle bir şeyin olması da mümkün değil!.
Herhalde iki toplum arasında bazı farklar var ki, (ben olduğuna inanıyorum.) O da Güney Kore hükümeti böyle bir olay karşısında hemen istifa ediyor, bizde ise bu tür ürünler, güle oynaya, piyasaya sürülerek halka yediriliyor olmasıdır.
Bence iki toplum arasındaki farklardan biri, Türk halkının bu tür konularda daha vurdum duymaz oluşu ve “Biz Türk’üz, bize kolay kolay bir şey olmaz.” düşüncesidir.
İkincisi diğer ırklara göre aşırı hoşgörülü ve iyimser oluşumuzdur.
Tabii bu karakter yapımız, içimizden seçtiğimiz ve bizden olan politikacılarımızda da bulunduğundan bu tür konularda aşırı hassas olamıyoruz.
Peki, bu tür sağlığa zararlı olacağı konusunda uzmanlarca açıklanan ürünlerin piyasaya sürülmesine hoş görü ve iyimserlikle bakmak Türk halkının sağlığına tehlikeye atmak değil midir?
Yapılması gereken bu ürünleri piyasaya sürdürmek değil, gerekiyor ise imha edip, varsa suçlularını cezalandırmaktır.
Halkımızın sağlığı ile oynanmasına göz yummak Türk toplumunu en hafifinden önemsememek değil midir?
Yıllardır devam eden bu iyimser ve hoşgörülü davranışımızdan mutlak suretle vaz geçmeliyiz. Her şey para ve kazanç demek olmadığını bilmeliyiz.
Böyle bir durumda halk olarak da yapacağımız bir şey var. O da bu tür ürünleri belli bir süre satın almayarak kendimizin ve ailemizin sağlığını korumaktır.
Hatırlıyorum da; bir zamanlar İngiltere’de kasaplar ete zam yapmıştı. Halk belli bir süre et yemedi ve halkın bu tepkisi karşısında yapılan zam geri alınmak zorunda kaldı.
Lütfen bu konularda üretici olarak, yetkililer olarak, politikacılar olarak ve en önemlisi de tüketici halk olarak daha hassas olalım. Çünkü söz konusu olan sağlığımızdır. Saygılarımla.