Çanakkale geçilmez!
Yarın (18 Mart 2012) Çanakkale Deniz Savaşı Zaferi’nin 97. Yılını kutlayacağız.
Bu benzersiz savaş sabah saat 11.15’ te, Dünya Birleşik Donanması’nın Çanakkale Boğazı’na saldırmasıyla başlar. İngiliz ve Fransız donanmasının her birisi 600 mürettebata sahip 18 zırhlıdan oluşan yenilmez sanılan armadası, ağır bir zayiat vererek akşam saat 18:00 ‘de yenilir.
Zafer kulaktan kulağa yayılarak İstanbul’a kadar ulaşır. Halk sokaklara dökülür. Evler, dükkânlar, bayraklarla donatılır. Minarelerin kandilleri yakılır. Süleymaniye camisinin yaşlı mahyacısı çıraklarıyla gelir ve düşündüğü cümleyi iki minare arasına kandillerle yazıp yatsı namazına yetiştirir:
“Çanakkale geçilmez” *
Bu kısacık cümle, tam 97 yıldır anlamından hiçbir şey kaybetmeden dillerde ve gönüllerde pelesenk olur. Türk milleti aynı iman ve inançla söylemeye devam eder:
Çanakkale dün geçilemedi, bugün ve gelecekte de geçilemez…
Topla tüfekle evet, ama masa başında oynanan emperyalist oyunlar karşısında birlik ve beraberliğimizi muhafaza edemezsek bir gün Çanakkale’de geçilebilir, vatanın her karış toprağı işgal altına da girebilir.
Bugün bizleri, din, mezhep ve etnik kimliklerimizle ayrıştırmaya çalışan iç ve dış mihraklar o günlerde de aynı oyunu sergilemekteydi;
Böl ve yönet!
Çünkü bilirler ki Türkiye’ye ve Boğazlara hâkim olan, Ortadoğu, Kafkaslar ve Balkanlar’ a da hâkim olur. Ve bu bölgelerin yer altı ve yerüstü zenginliklerinin üzerine oturabilir. Bugün Ortadoğu’da oynanan oyun işte bu petrol savaşlarının sonucudur. ABD Ortadoğu’da güçlü ülke istememektedir ve bu bölgenin sınırları yeniden çizilmektedir. İşte Irak, işte Libya… Parçalandılar ve federatif bir yapıya kavuşturuldular. ABD’ nin bir hedefi daha var; Ortadoğu’da sözde büyük Kürdistan’ı oluşturmak. Bugün ülkemizde sergilenen Türk- Kürt ayrışmasının temelinde yüz yıllık bu küresel oyun yatmaktadır.
Şimdi sırada Suriye ve İran var. Ve bu bataklığa ne yazık ki bizi de çekmeye çalışan ABD’ nin müttefikiyiz. Türkiye Cumhuriyeti başbakanı ise, kendisinin Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanı olduğunu açıklamıştır. Komşularımızla sıfır sorun siyaseti, ne oldu da sorunlu komşular yarattı?
Bütün komşularımızla kavgalıyız. ABD’nin olası bir İran saldırısına karşı İsrail’i korumak için Malatya’ya füze kalkanı kurulmasına izin veriyoruz… Türkiye’nin neredeyse dört bir yanı ABD’ nin üssü haline geldi.
Bizi ABD’ nin direkt hedefi olmaktan kurtaran nedir?
Müttefik olmamız mı?
Bu yüzden mi Afganistan’da 12 şehit verdik?
Afganistan’da şehit verdiğimiz askerlerimiz ne için öldüler?
Çanakkale’de ölenler vatan için öldüler, Afganistan’dakiler ne için öldüler?
Bizim askerimizin Afganistan’da ya da Lübnan’da ne işi var?
Bazılarınız diyecek ki; Türkiye NATO üyesi ve NATO çerçevesinde görev yapmak zorunda.
Geçin bunları bir kalem. Soğuk savaş bittikten sonra NATO’mu kaldı? NATO demek ABD demek. Dolayısıyla NATO çerçevesinde görev yapan Türk askeri aynı zamanda da ABD’ nin emri altında demektir. Türk askerinin başına geçen çuval da ABD çuvalı değil miydi?
Çanakkale geçilemedi ama ABD neredeyse tüm teşkilatlarıyla buna ajanları da dâhil olmak üzere ülkemizin dört bir yanına şu ya da bu bahanelerle yerleşti.
İşte Mustafa Kemal Atatürk, ileriyi görebilen o muhteşem deha, Gençliğe Hitabe’de
“Ey Türk gençliği!
Birinci vazifen Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini ilelebet korumak ve muhafaza etmektir.”
Demekle bu gerçeklere işaret etmekte ve vatanı Türk gençliğine emanet ederek aynı zamanda da uyanık olmalarını öğütlemektedir. Bugün Gençliğe Hitabe’ye yapılan saldırılar boşuna değildir…
*
Çanakkale Deniz Zaferinin 97. Yılı kutlu olsun.
Bize bu vatanı emanet eden tüm şehit ve gazilerimize minnet borçluyuz. Savaşta olmamamıza rağmen günümüzde teröre kurban verdiğimiz sivil asker, tüm şehitlerimiz ile Afganistan’da kaybettiğimiz askerlerimize Allah’tan Rahmet diliyoruz…
Sizlerin, bu vatan topraklarına kanla canla ektiğiniz tohumlar sayesinde birlik, beraberlik ve kardeşliğimizi korumakta, dimdik ayakta durabilmekteyiz.
Vatan size minnettardır…
*Turgut Özakman, Diriliş (Çanakkale 1915), Bilgi Yayınevi