Büyük miting düzenlemekle büyük olunmaz…
Başbakan ayağının tozuyla geldiği hava alanında Gezi parkı direnişçileri için verdi, veriştirdi. Gittiği her yerde kendisini, bindirilmiş partililer karşıladı. “Yol ver geçelim, Taksim’i ezelim” sloganları ile aşka gelen partilileri, başbakanın sözleri daha da bir coşturdu.
Sanırsınız ki Taksim, bir düşman ülkesi; ak gençlik ‘de düşmana saldırmak için başkomutanlarından emir bekliyor. Oysaki Taksim Gezi Parkı’nda 13 gündür eylem yapanlar da bu ülkenin çocukları. Tıpkı ak gençlik gibi ceplerinde ay yıldızlı kimlik belgesi taşıyorlar.
Başbakan hızını alamadı, iki de büyük miting yapma talimatı verdi. Hedef, bu mitinglere bir- iki milyon partilinin toplanması…
Çok yazık!
Bir ülke başbakanı düşünün ki, ülkesinde bir kısım gençlik, demokratik haklarını kullanıyor ve kendi özgür iradesi ile, iktidarın uygulamalarına karşı eylem yapıyor, o ülkenin başbakanı da eylem yapanları yatıştırmak için diyalog çareleri aramak yerine, kendi tabanına bir takım mesajlar vermek suretiyle, ortamı daha da geriyor. Eğer böyle bir başbakan Batı’lı bir ülkede olsaydı, durum nasıl olurdu tahmin etmek çok da güç olmasa gerek.
İki büyük miting yapmak büyüklük değildir. Büyüklük; Gezi Parkı’ndaki çocukların arasına karışıp, onları dinlemek, anlamaya çalışmak, gerektiğinde de geri adım atmaktan çekinmemektir.
Gezi Parkı’ndaki çocuklar ısrarla, hiç bir parti, örgüt ya da sivil toplum kuruluşuna ait değiliz deseler de iktidar mensuplarını inandıramıyorlar. İlle de bu çocukları, vandal, terörist, şiddet yanlısı, çapulcu, ayyaş, alkolik, edepsiz ve benzeri hakaretlerle yaftalamaya çalışıyorlar. Gezi eylemlerini faiz lobisi ya da şu bu banka veya firma ile ilişkilendirmek ise tam manasıyla bir kara mizah konusu…
Gezi Parkı eylemcilerine atılan iftiraları ise yüreğimiz yanarak izliyoruz. Dolmabahçe’deki Valide Sultan Camisine bira şişeleriyle girdikleri iddia edilen bu gençlerin savunucusu ise yine bizzat cami imamı oldu. Sosyal medya da bilgi kirliliğinden ve atılan iftiralardan şikâyet eden iktidar, bizzat aynı hataya kendisi de düştü; bu ülkenin çocuklarına iftira attı.
Son olarak, AB’den sorumlu boş işler bakanı en ağır cümleyi sarf etti: “Köpekler (!) istemekle atlar ölmez.”
Yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin binlerce evladı, savundukları değerler yüzünden, önce ayyaş, alkolik, edepsiz daha sonra da çapulcu ve “köpek” oldu.
Bir kez daha yazıklar olsun!
İktidara oy verenler millet, oy vermeyenler millet değil! Gezi Parkı eylemcileri millet değilse, bu çocuklar bu ülkeye gökten zembille mi indi? Suriye’den mi geldi?
Bu nasıl bir zihniyettir? Bu davranışları ve sözleri hak etmek için, bu çocuklar ne yaptı?
Bir kez değil, binlerce kez yazıklar olsun!
Demokrasiler sadece sandıklarda gerçekleşmez. Hitler’de sandıktan çıkmıştı.
Büyüklük, 76 milyonu söz de değil özde kucaklayabilmektir. Mitinglerle gözdağı vererek, ülkeyi germek büyüklük değildir.
Başbakan eğer Taksim’e gidip Türkiye Cumhuriyeti’nin bu güzide evlatlarıyla da kucaklaşabiliyorsa; işte o zaman büyük olur. Yoksa iki mitingle büyük olunmaz…
Son söz:
Tüpten çıkan diş macununu tekrar tüpün içine sokmak mümkün değildir.