Bardağı taşıran son damla; Gezi Parkı…
Dün, Gezi Parkındaydım.
Günlerdir süren eylemlere daha fazla seyirci kalmaya dayanamadım ve kendimi sokaklara attım. Deniz yoluyla Beşiktaş’a geçtim. İnsanlar akın akın Taksim’e doğru yürüyorlardı. Ben de aralarına karıştım. Zaman zaman, kalabalık nedeniyle adım atmakta bile zorlandık. Klakson sesleri ve“Hükûmet istifa!” sloganları eşliğinde yürüyorduk.
Kalabalıkla birlikte oradan oraya sürüklenirken bazen Boğaziçi, bazen İstanbul Teknik Üniversitesi gençliğinin arasına karıştım. Bir ara Deniz Gezmişin posterinin ardına takılıp yürüdüğümü fark ettim. “O günlerden bugünlere ne değişti” diye düşündüm, kendi kendime. Türk gençliği yine sokaklara çıktı ve hâlâ Denizlerin ardından yürümeye devam ediyor…
Taksim’e çıktığım zaman gördüğüm manzara âdeta rengârenk bir çiçek tarlasını andırıyordu. Gençler yerlere, merdivenlere, inşaat alanına, bulabildikleri her yere oturmuşlardı. Bazıları ise şarkı söylüyorlardı. Bu bir zaferdi, halkın zaferi. Taksim, asıl sahibine yani halka terk edilmişti. İktidarın unuttuğu bu kuralı, Taksim bir kez daha hatırlatmıştı:
İktidarlar gelip geçiciydi, kalıcı olan ise halkın egemenliğiydi.
Kalabalıkta en fazla dikkatimi çeken genç kızlar oldu. Sayıları oldukça fazlaydı. İktidarın kadınlar üzerinde kurmaya çalıştığı baskının farkında olduklarını düşündüm. Öyle ya; kaç çocuktan, ne şekilde doğuracaklarına kadar karar veren bir başbakana sahiptiler.
Benim gördüğüm gençlik ne iktidar baskısından, ne biber gazından ne de tazyikli sudan korkan bir gençlik değildi. Aralarında biber gazıyla hâlâ tanışamadığına üzülenler bile vardı. Ellerinde maskeleri, su şişeleri, limonlar, sirkeler, süt ve ağızlarına doladıkları atkıları ile kendilerince önlemlerini almışlardı. Taksim’e çıktığımız zaman, genzimde biber gazının etkisini hissettim. Bu durum kısa bir süre öksürmeme sebep oldu.
Ben dönerken, Mecidiyeköy istikametinden gruplar halinde yürüyüşler devam ediyordu. Daha büyük grupların Şişhane ve Tünel istikametinden, İstiklâl Caddesi’ne doğru yürüdükleri haberi geldi. Hiç vazgeçmeye niyetleri yoktu.
Gezi Parkı olayı, Türkiye’de bir şeylerin kırılma noktası olmuştur. Artık Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. “Ben yaptım oldu” zihniyeti, bir kez daha şapkasını önüne alıp düşünmek zorundadır.
Burada iktidar; “Siz 100 kişi toplarsınız, biz bir milyon toplarız”, “Sizi bir kaşık suda boğarız”, Atatürk Kültür Merkezi’ni de yıkarız”, gibi kışkırtıcı söylemlerini terk etmek zorundadır. Bugünden itibaren iktidar, sadece oy aldıkları kesimin değil, tüm Türkiye’nin iktidarı olduğunu da unutmamalıdır.
Başbakan, her fırsatta ötekileştirdiği, partisine oy vermeyen insanlara yüklenmekten kaçınmalıdır. İnsanlar üzerine bir karabasan gibi çöktüğünü fark edip, daha sevecen ve kucaklayıcı olmalıdır.
“Taksim’den size iktidar çıkmaz” diyen başbakan yardımcısına bir kez daha hatırlatmak isterim ki;
“Taksim’de biriken halkın çoğunluğu, kendi özgür iradesi ile oradaydı. Partiler ve bazı sivil toplum kuruluşları ile gelenler azınlıktaydı. Atatürk gençliği sadece bayrağını almıştı.
Otoriter bir iktidarın baskılarından, her fırsatta doğanın katledilmesinden şikâyetleri vardı. Bir partinin iktidar olması ya da belediye başkanlığını alması gibi bir amaçları yoktu. Halkın diğer yarısının bu iktidardan kurtulmak isteği, bir “ideoloji” olarak görülüyorsa, doğrudur. Zira insanlar beş gündür “Hükûmet istifa” sloganları ile yürüdüler.
Cuma akşamı Beylikdüzü’nde halk kendiliğinden sokaklara döküldü. Gezi Parkı’nda yaşanan zulme daha fazla sessiz kalamadı. Ne bir siyasi parti ne de bir sivil toplum kuruluşunun herhangi bir organizasyonu yoktu. “Kendisiyle konuştuğum bir genç; Taksim’de insanlar zulüm görürken, ben burada sessizce oturamazdım. Yürüyebildiğim kadar yürümek istiyorum” dedi.
Aynı şekilde Cumartesi akşamı da 10 bin civarında genç AKP il binasının önüne kadar yürüdüler. Fındıkzade, Bakırköy, Avcılar ve hatta Fatih’te bile halk sokaklara taştı. Gece boyunca ışıklar yandı söndü, tencere ve tavalar çalındı, pencerelerden, balkonlardan bayraklar sallandı.
Karşıt kuruluşlar, ezeli rakip taraftarlar bile birleşti. Halk büyük bir dayanışma içine girdi. Travestiler bile yardım için yaralılara evlerini açmışlar. Bu gerçekleri görmezden gelen ve hâlâ inatla, Topçu Kışlasını inşa edeceğiz diyen bu zihniyete, gerçekler daha nasıl anlatılsın?
Beş gündür süre gelen eylemlerden anlaşılan o dur ki; Gezi Parkı’ndaki ağaç katliamı ile başlayan olay, iktidara ve iktidarın yarattığı baskıcı otoriteye karşı bir tepkiye dönüşmüştür.
Taksim, Gezi Parkı olayı, bardağı taşıran son damla olmuştur.
Ninnilerle, türkülerle uyutulduğu sanılan halk, artık uyanmıştır.