Samimiyetsiz Samimyetler
Samimiyetsiz samimilerden kastım, siyasi arenada gördüğümüz fırıldaklar, tükürdüğünü yalayanlar, münafıklığı meslek haline getirenler değil. Halkımız içinde de var olan, birebir görüşmelerde çok samimi, mülayim, cana yakın, vatansever ve dindar olarak görüp sezinlediğimiz, iş laftan icraya geçince su koyuveren tiplerdir.
Bunlar, bu tarzı münafıklık adına yapmıyorlar! Bunlardaki durum anadan babadan böyle görme, öğretmenden, hocadan ve sahte şeyhlerden böyle öğrenme durumundan kaynaklanıyor! Tamamen cehaletten, bilgisizlik ve ilgisizlikten besleniyor.
Siyasi arenada, münafıklık, ikiyüzlülük, samimiyetsizlik vb. işler alenileşip makul ve makbul hale geldiği için bunu gören sıradan vatan evladı bu işi meşru ve mubah zannetmeye başlayarak bu pislik tarz, nevş ü nema bulmaya devam ediyor.
“Kimlik açısından bakıldığında insan, kendisini ve başkasını düşünürken iki değişik sorunun yanıtını araması muhtemeldir. Bu sorulardan biri “Ben nasıl bir insanım” diğeri ise “Ben kimim” olabilir. Bu sorulardan ilki “benlik”, iken diğeri ise “kimlik”le ilgilidir. Benlik kişiyi özelliklerine göre tanımlayan, kişiyi diğerlerinden ayırt eden ve kişilerarası farklılıkları vurgulayan bir kavramdır. Kimlik kavramı ise kişiyi toplum içinde belli konum veya konumlara yerleştirir ve kimlik; kişiyi başka hiç kimseye benzemez yapan şeydir.” (Maalof,2002)
Samimiyetsiz samimilere, en çok vatanseverlik ve dindarlık alanlarında rastlarız! Durkheim’ a göre milliyetçilik ve vatanseverlik “sivil bir dindir”! Birileri kabul etmese de milli hisler ve dini bağlılıklar insanların kendini iyi ve saygın hissetmesine neden olur. Benlik ve kimlik bulmanın en kolay yoludur!
Vatanseverlik ve dindarlık gibi hissi kavramların; demagojisi, anlatarak milleti kandırabilme ve uyutabilme özelliğinin olması, aidiyet hissinin verdiği güven ile algı operasyonlularına hazır hale getirilebilmesi ilk zamanlardan beri hemen hemen her toplumda, özellikle kötü yöneticiler arasında revaçta olmuştur.
İşin ilginci, dinin yaşandığı ve revaçta olduğu dönemlerde dindarlık, vatanın siyasi ve içtimai olarak refahta ve kalkınmada olduğu dönemlerde ise vatanseverlik anlatılmaz, anlamlı durmaz! Vatanseverlik ve dindarlık romantik duygu tüccarlarının zor zamanlarda özellikle hitabet müsveddeleri ve boş tenekelerle pazarlamayı tercih ettiği kolay bir yoldur.
Revaç ve refah var ise orada çalışma vardır, üretim vardır, duygu pazarlamasının yapıldığı yerde ise görevden kaçış ve kısa yoldan günlük kazançlar elde etme kaygısı içindeki sömürgenler vardır.
Temelinde dinin bulunmadığı hiçbir devlet kurulamamış, vatanseverlik duygusu barındırmayan hiçbir toplumda da vatan adına bir birliktelik sağlanamamıştır. Bir devlet var ise kaçınılmaz olarak orada dindar ve vatansever olacaktır! Telkin yolu ile bunu aşılamaya çalışanlar ise ya kalpazan, ya şovmen yada abesle iştigal edenlerdir.
Nasıl ki malumun ilanı abesle iştigal ise Müslümana dindarlık, bir ülkenin vatandaşına da vatanseverlik taslamak, sadece kendini bu duyguların sahibi görüp başkalarını sorgulamak ta abesle iştigaldir.
Abesle iştigal eden, ülkenin kalkınması, birliği ve dirliği için çaba sarf etmeyen, görev anında görevden kaçan, üretmeden çok tüketmeye odaklı, yapılması gerekenleri yapmayıp işi kriz haline getiren, bu işin lafazanlığını yapan her kim var ise samimiyetsiz samimidir.