Normalleşme olmalı
Ortadoğu ve Arap ülkelerindeki isyanın veya devrimin nasıl başladığını ve ayaklanmaların sonunun nereye varacağı konusunda hemen her gün ulusal basında çıkan haberlere sıkça rastlıyoruz.
Gerek televizyonların gerekse gazetelerin yaptığı haberlerle o ülkelerdeki iktidarları yalnızlaştırma yönünde çaba gösterdiklerini, demokrasi isteyen ve bu isteğini ülkenin en büyük meydanlarında haykıran insanlara da destek olduğunu görüyoruz.
Arap halkları artık yılların verdiği ezikliği üzerlerinden atma gayreti içerisinde bugün büyük bir çaba gösterirken, bu gayretlerinde ve isteklerinde elbette ki haklı. Tabi ki dileğimiz o halkın isteklerinin daha fazla can kaybına yol açmadan, genç yaşlı insanlar daha fazla katledilmeden biran evvel yerine gelmesidir.
Değerli okurlarım:
İşim gereği o coğrafyaya sık sık seyahat ederim ve dolayısıyla gittiğim Ortadoğu ülkelerinde halkın yaşam biçimini ve rejimin uygulamalarını izleme fırsatını buluyorum. O ülkelerin insanlarının baskıya nasıl maruz kaldıklarına isteseniz de, istemeseniz de yakinen görme fırsatına şahit oluyorsunuz. Tabi içim cız ediyor gördüklerim karşısında.
İşte o zaman ülkemin rejiminin bizlere sunduğu nimetlerin değerini çok daha iyi anlıyorum. Ve bizlere böyle cennet bir vatan bırakan geçmişimize ve aziz şehitlerimize dua ediyorum.
Bu bir itirafsa eğer, evet itiraf ediyorum. Benim ülkem, bizim ülkemiz bir cennet ve bizler bunun değerini bilmeliyiz…
O coğrafyada bulunan ülkelerde gençlik hareketleri, örgütlenmeleri baskıya ve zulme dur demek için canları pahasına meydanlarda direniş gösteriyorlar. Daha fazla hak ve özgürlüğe, zenginliğe ve umuda sahip olmak için bugün büyük bir bedel ödüyorlar. Özgürlük adına ödenen bedeller biliyoruz ki ağır olur. Ancak ödenen bu bedeller her ne kadar ağır olursa olsun sonunda kazanan tabiî ki halk olur.
Halen o coğrafyadaki bazı ülkelerde hala bedevi çöl hayatı ve yaşantının hüküm sürdüğü yıllar artık geride kalmalı ve günümüz dünyasıyla ahenk içerisinde olmalı ve insanlar ilimden bilimden nasibini almalı.
Kardeş dediğimiz o ülkelerde artık dikta rejimi, krallık vs gibi yönetim şekilleri biran evvel yerle yeksan olmalı ve insanlar kralın lütfüyle değil, hakça paylaşım içerisinde demokrasinin nimetlerinden faydalanarak kendi ülkesinde özgürce yaşamalı.
O coğrafya da iktidar sahipleri her ne kadar direnirlerse dirensinler, ne kadar halkına zulüm yaparlarsa yapsınlar, artık kendi dönemlerinin sonun geldiğini görmeli.
Zira globalleşen dünyada o tür yönetimlere yer olmadığı gibi, sürdürülebilmenin de mümkün olmadığını o ülke yöneticileri de idrak etmeli ve halkına kurşun sıkmaktan vazgeçmeli.
Değerli okurlarım, kardeş dediğimiz ve öyle gördüğümüz o ülkelerde adeta bir model gibi gözüken ülkemizin devlet adamları ve yöneticileri oradaki gelişmelerden büyük bir ders çıkarırlar ve ülkemiz insanları için bireyi daha da ön planda tutan kanun ve yasalar hazırlarlar.
Yöneticilerimiz gelecek nesillerimiz için hukuk kurallarının alternatifsiz uygulandığı daha modern ve çağdaş bir Türkiye için bu yönde en radikal kararları bile almaktan çekinmezler ve özgürlüklerin sonuna kadar yaşandığı ülke için var gücüyle çalışırlar.
Ülkemiz böylece Yüce Atatürk’ün, koyduğu ve işaret ettiği, muasır me