İnsan çok yönlü ve çok değerli bir varlık
İstanbul çok güzel bir yaz akşamını yaşarken yağmur yağmaya başladı. Hani toprağın bir yağmur sonrası kokusu vardır. Başı döner insanın. İçi heyecanlanır. Alır insanı alabildiğince bir yerlere götürür. İşte böyle bir günde Taksim’de İstiklal Caddesi’nde bulduk kendimizi.
Kalabalık insan topluluğuna, ailece katılıp yürümeye başladık. Heyecanımızın bizi götürdüğü yer; Beyoğlu’nda, İstanbul Atatürk Anadolu Lisesi’nde okuyan çocuklarımızın bulunduğu Muammer Karaca sahnesiydi.
Değerli hocalarının eşliğinde sahneye koydukları oyun“Keşanlı Ali Destanı” Haldun Taner’in yazdığı bu oyun Türk tiyatrosunun en güzel örneklerinden biridir. Eski tiyatro geleneğinin birçok özelliğini çağdaş bir yorumla izleyicilere sunmaktadır. Yarattığı karakterler yaşamda karşınıza çıkan insanlara birebir benzer. Evrensel ve insancıl bir tema üslubunu içeren oyun, birçok yabancı ülkelerde de oynanmıştır.
Toplumsal düzensizlik, ekonomik güvensizlik, bunun yarattığı ahlak çöküntüsü, kişinin kişiye, bir toplumsal kesimin ötekini, bir devletin bir başka devleti sömürmesi oldukça kabarık. Hiçbir topluma hiçbir insana yabancı değil!!!
Tiyatro tarihimize sizleri sıkmadan şöyle bir göz atalım.
Türkiye’ye batı tiyatrosunun da girmesinde III. Selim, II. Mahmut ve Abdülmecit gibi yenilikçi padişahların anlayışının büyük rolü vardır. Üç sarayda tiyatro yapılmıştır. Çırağan Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, Yıldız Sarayı tiyatroları.
Osmanlı tiyatrosu her yönden tiyatro alanında uygarca bir atılım olmuştur. Kendi koşulları içinde Türk tiyatrosu için belki İstanbul Şehir Tiyatrosu, Devlet Tiyatrosu gibi kuruluşlardan çok daha önemli işler yapmıştır.
Düşünün tiyatro düşüncesinin bilinmediği bir ülkede, Türkçe yazan oyun yazarların yüreklendirilmiş, oyuncu yetiştirilmiş, seyirci yetiştirilmiş oldukça ileri adımlar atılmıştır. Müslüman oyuncular sahneye çıkmış ve Müslüman kadınların tiyatro seyircisi olması için çaba gösterilmiştir.
İstanbul Belediye Başkanı Cemil (Topuzlu) Paşa büyük tiyatro adamı Andre Antoine’ı İstanbul’a bir konservatuar kurması için Türkiye’ye çağırmış ve 27 ekim 1914’te Darülbedayi-i Osmani kurulmuştur.
Osmanlı Devleti’nden de Modern bir Türkiye kurulunca tiyatro seyircisinde bir gelişme görüldü. Kadın erkek tiyatroya gitmeye başladı. İlk zamanlarda seyirci konusunda güçlük çekiliyordu. Muhsin Ertuğrul “3 defadan 100 defaya” adlı bir yazısında bunu açıklıyor.
“Sitrindberg’in Zafer Sarhoşları” oyunu ilk sahneye koyuluşunda üç kişiye oynanmıştır. Seyircileri ise bakkal çırağı, ikincisi şoför ve üçüncüsü locadaki doktormuş.
Yıllar boyunca oyunlar ve oyunların sahne temsilleri artıkça seyirci sayısında da hızlı bir artış görülmüştür.
Örneğin;
1927- 28 ‘de 23 oyun 105 temsil 30. 400 seyirci
1928-29’da 28 oyun 158 temsilde 50. 973 seyirci
1929-30’da 31 oyun 188temsilde 66.831 seyirci
1930-31’de 31 oyun 185 temsilde 69.394 seyirci
1961-62’de ise 305.320seyirci
Gördüğünüz gibi tiyatronun eğitimsel yönü tiyatro kadar eskidir.
Eğitimiyle estetik eğitim duyguları biçimlendirir, belirsiz duyuların insanın bilinçaltına yığılmasını önler.
Hani derler ya; bir şeylere inandığınız sürece beyniniz otomatik pilota bağlanır. Çocuklarımızda sahneye çıkıp izleyicilerin destekleyici bakışları karşısında, Hiçbir şey değişmez biz değişiriz!” der gibi oyunu bütün yetenekleriyle oynadılar.
Tiyatro böyledir işte. İnsan ruhunu zenginleştirir, yaşantıları derinleştirir, yaşam görüşlerini artırır, iç uyum ve dengeyi düzenler, estetik yaşantıyla güzeli ve doğruyu tanır.
Onları ve emek veren hocalarını ayakta alkışlarken ellerimiz yorulsa da yüreğimiz hiç susmadı.
Evlerimize gitmek için tiyatrodan çıktık. Gecenin belli bir saatinde istiklal caddesinde kalabalığın arasında ailece tekrar yürümeye başladık. Kalabalığın arasında oyundaki insanları görürsünüz tek tek. Bazen başınız döner, bazen de içiniz heyecanlanır. Alır sizi alabildiğince bir yerlere götürür. Gerçek hayat sahnesinde ki insan kalabalığın çıkardığı sesler kulaklarınızı tırmalar. İşte o zaman düşler kurmaya başlarsınız.
Biz insanlar düşünebilen tek canlı türü olduğumuz için düşler kurarız. Bu olağan üstünlük büyüklük veriyor bizlere. Özelliklerimiz yaratıcılığımız, açık sözlü güzel sevgi dolu oluşumuz saklamak için değil, başka insanlara armağan etmek içindir.