İç huzursuzluğu
ELBETTE yalnız değiliz bu konuda! Ne zaman bir insan görsek, nefes alışından, duruşundan, bakışından hissederiz iç huzursuzluğunu. Bütün endişeler yüzüne dökülür de, renk dünyasına girer. Asık ya da üzgün çehreleri, kenetlenmiş dişleri, sıkılmış yumrukları, yüzüne yansıyan mimikleri görmemek mümkün değil.
Mahallede, sokakta, iş yerlerinde, kısaca her yerde rastladığımız gibi yazılı ve görsel medyada da çok görmüşüzdür. İşte günümüz insanları istisnalar dışında garip bir ruh halindedir. Kimi kendine yapılanı hazmedemez. Bir gün patlar ve onlar için “sabır taşı değil ki!” diyebiliriz. Kimi ise içindeki hasetliği saklayamaz. Sinsice yapacağından da geri kalmaz. Aşağıda yazdığım öykü, kitabımdan bir bölüm. Duyan, düşünen ve hisseden insanlar için çok şey anlatır.
“Genç, hocasıyla sohbet ediyorlardı.
– Hocam! Madalyonun arka yüzü var ya! Dedi. Tabir caizse yüzsüzlerin yüzü diyebilir miyiz?
Belli ki ruhu çok sıkılmış, anlatmaya başladı. İnsanları birbirine düşürür de, kendi hiçbir şey yokmuş gibi davranır. Bir de karşına geçer dostmuş gibi ekşi ekşi sırıtır.
– Durup dururken sataşanlar da var. Karşılaştırdığınızda yaptıklarını yüzsüzce inkâr ederler!
İnkâr etmekle kalsalar iyi.! Gizlice fırsatını bulduğunda kötülük yapmayı sürdürürler.
– Bir de sahte gülenler var hocam. Ya da sahte bir sevecenlik gösterirler. Hızla başlarlar fakat çabuk biter. Rol yaptıklarını anlarsın. Ruhlarında taşıdıkları kötümserliğin eserini görürsün.
– İnsan kendi özüne indikçe, o insanları diğerlerinden ayırır. Seslerini tanırsın. Bakışlarını tanırsın onların. Neşeli konuşmasının ardında yatan kahredici iç huzursuzluklarını görürsün.
– Herkese yağ çeken dalkavuklara ne demeli Hocam?
Derin bir iç çekti hocası. Sessiz sessiz ağladı. Sakalına dökülen gözyaşlarını geniş eliyle sildi. Öğrenci şaşkın;
– Hocam sizi üzecek bir şey mi söyledim dedi. Hocası öğrencisinin sözlerine kulak kabarttı.
– Yıllarca ne kadar çok böyle insan besliyoruz toplumda yüreğim parça parça oluyor. Elini göğsünde gezdirdi. Ruhum daraldı. dedi.
– Sevginin, güzelliğin, neşenin gizemi ruhta yatar demiştiniz hocam. Allah’ın soluğu değil mi ruh, dedi.
– Evet. Ruh elle tutulmaz, gözle görülmez, fakat ruhlar acı çektiğinde insanların ruhları nurla tedavi edilir.
– Nur nedir Hocam?
– Nur, ruhun gıdasıdır. Nur sevgidir. Müziktir. Aşktır. Şefkattir. Renk, ışık, ibadettir. İnançtır, Duadır. Esenlik, enerji, ses, hava, koku, musiki, su sesidir. Resimle kendini yansıtır. Şiirdir. Okumak, kutsal kitabı okumaktır. Nur sevgiyle dokunmaktır. Hayvanları sevmek, çiçekleri sevmek, bitkileri, doğayı sevmektir. Terapik rüyadır. Konuşmak, anlamak ve anlaşmaktır. Gözyaşlarıyla yağmur başlatmak ve yeniden ruhsal yeşermektir. Karşılıklı iletişim ve sağlam ilişkidir. Dostluk, sevgi, ses, sanat, sevgiyle konuşmaktır. Doğadaki toprak, yeşilliktir. Ateşin yanmayan beyaz olan halidir. Ve nur, ALLAH’tır. Allah, insanın vicdanında yaşar.
Evet, kıymetli okuyucularım. Yiyip içmeye, gezip tozmaya gelmedik bu dünyaya. Acılarla, ıstıraplarla, hüsranlarla adam olmaya, insan olmaya geldik. Almanların bir atasözü vardır.
“ Herkes insan olarak doğar, fakat insan olarak yaşayıp insan olarak ölmez!”
Hoca bir gün bahçesinde harıl harıl bir şey arıyor, ararken de kendi kendine sayıklıyormuş.
– Ne kadar gereksiz ot, çöp dolu bu bahçe yahu!
Sormuşlar, ne yapıyorsun diye;
– Beş akçemi düşürdüm onu arıyorum demiş.
– Nerede düşürdün demişler.
– Bodrumda düşürdüm demiş sert dille.
– Hiç bodrumda düşürdüğün akçe bahçede aranır mı?
– Ne yapalım orası çok karanlık demiş.
Bazı insanlar da aynı şeyi yapmıyorlar mı? Kalplerinde kayıp ettikleri huzuru, mutluluğu dışarıda insanlara kötülük yaparak arıyorlar. Çünkü onların içleri, hocanın bodrumu gibi karanlık. Kendi iç dünyalarında kaybettiği manevi güzelliği, başkalarına sataşarak, çamur atarak, küçümseyerek, hak yiyerek bulmaya çalışıyorlar. Kendi kendine bitmek tükenmek bilmeyen kavga içindeler.. Çağımız insanın en önemli sorunu bu!
Ne aile içinde, ne toplum içinde hiçbir zaman mutlu ve huzurlu değillerdir.
Ruhunuz her zaman yaratanın Nur’uyla dolsun. İçiniz, Nur’a susasın. Çünkü susayan insan su içer. Su, içindeki yangını dindirir. Su yerine tuzu yalayanların, iç yangınları hep olacaktır. Yaptığınız iş, kötü de olabilir iyi de! Fakat en iyi şahidi vicdanınızdır.