Hastahanelerin karnesi
Hepimizin hem hayatımızda olan olaylar karşısında duygularımızı, hem de belli bir durum karşısında davranışlarımızı yöneten bir takım kurallar ve standartlar vardır. Sonucu ise bizi hangi yöne götürdüğüne bağlıdır.
Bu bireysellikten toplumsal boyuta geçince; neyin iyi neyin kötü olduğu yolunda, neyi yapmamız neyi yapmaya mecbur olduğumuz konusunda inançları geliştirir. Konuyu, şu hastahaneleri sınıflandırma düşüncesine getirmeye çalıştım. Yazılı ve görsel medyadan takip ettiğime göre, bu sınıflandırma konuda özel hastahane sağlık kurumları da endişeli. Doğal olarak bizler de endişeliyiz. Aklımıza çeşitli sorular geliyor.
Acaba hastahaneler, oteller gibi mi sınıflandırılacak? Otellerde hizmette, özel yemekte, yatakta sınıflandırma yapılıyor.
Hastanelerde bir apandist ameliyatı, aynı standartta mı yapılacak, yoksa sınıflandırılarak mı?
Bir başka soru ise, özel hastahanelerin tıbbi hizmetleri mi sınıflandırılıyor?
A’dan E’ye sınıflandırıldığında, bu sınıflandırma neye göre yapılacak?
Bir hastahanenin, bütün branşlarıyla sözleşme yaptığını varsayalım. Bir branşın da düşüş yaşandı. Diğer branşların da başarılı. Bu hastane hangi konumda olacak? Halk bunu nasıl anlayacak?
Sanki beynimizin içinde minyatür bir mahkeme sistemi kurulmuş. Bugün hayatımızı yöneten kurallar ve sınıflandırma, bizim kim olduğumuza uygun mu?
Kanımca sınıflandırılmanın temel anlayışı yanlış. Çünkü adalette, sağlıkta, eğitimde, demokratik devlette sınıflandırılma yapılamaz.
“Bir tanıdığını hastanede ziyarete giden adam, yanlış odaya girer. Odada yaşlı ve yalnız bir hasta vardır. Yaşlı hasta, adamın kendisini ziyarete geldiğini düşünerek sevinir. Adam da yarım saat oturup, bu yaşlı hastayla sohbet eder. Adamın bakıma muhtaç olduğu ortaya çıkar. Ona yardım etmeyi düşünür.
Yaşlı adam, adama kötü günleri diğerlerinden daha zor açılan kapılara benzettiğini söyler. Onun edeceği yardıma o kadar çok sevinir ki; en zor açılan kapılar, bazen insanı en güzel yerlere çıkarır der. Adam da, yaşlı adamı memnun ettiğine sevinir. Ona der ki; “Önemli olan, kapıyı açıp içeri girmeden durumu görebilmektir.”
Evet fiziksel dünyada bir tahta perde veya başka çeşit bir yapı, genellikle bir sınırı ifade eder. Soyut dünyada tahta perdeler görülmez. Fakat bizler düşüncelerimizle, sözlerimizle ve yaptıklarımızla, iyi koruma sağlayan tahta perdeler oluşturabiliriz.
Nasıl mı? Aklımızı kullanarak.
“Büyük âlim Cafer’i Sadık öğrencisi Numan’a sorar.
– Akıl nedir?
Öğrenci yanıt verir.
– Hayır ile şerri, iyilik ile kötülüğü ayırmamızı sağlayan bir melekedir.
Hocası bu yanıtı yetersiz bulur.
– Bu kadarını atlar bile ayırır. Sahibi kendinin yanına gelirken, ot mu getiriyor, yoksa kırbaç mı vuracak hemen anlar, der.
Öğrenci;
– Öyleyse sizce akıl nedir?” diye sorar. Cafer’i Sadık yanıt verir.
-İki önemli hayırlı şey beraberce ortada olduğu zaman, hangisinin daha hayırlı olduğunu ayırt eden melekedir, der”
Ülkemizin en başarılı insanlarından pek çoğu, çok büyük sorunlarla ve engellerle karşılaştıkları halde başarıya ulaşmışlardır. Kişi zengin olsun, yoksul olsun, hastalığı iyileştiren de, mutsuzluğu mutlu kılan da akıldır.