Değişim fobisi
Değerli okurlarım;
Geçen hafta rahatsızlığım nedeni ile sizlerle birlikte olamadığımdan dolayı özür diliyor, yazıma geçtiğimiz günlerde Saadet Partisi kongresi ve hatırlattıkları ile tekrar başlamak istiyorum.
Saadet Partisi’nde yaşananlar adeta bir film şeridi gibi geldi geçti gözlerimin önünden. Bilindiği üzere partide değişim isteyen ve değişime direnen iki grup vardı. Saadet Partisi’nde yaşananların ardından birden aklıma, benimde sadece üyelik bağı ile mensubu olduğum Adalet ve Kalkınma Partisinin kuruluş aşaması sürecinde yaşanan olaylar geldi. Yani benzer olaylar Ak Parti’nin kuruluş aşamasında da yaşanmıştı.
AK parti kuruluş çalışmalarında bulunan ve parti tüzüğüne, programına katkı sunanlar; çoğulculuk, katılımcılık, değişim sözü taahhüdünü verip deklare eden ve bir beyanla, “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diyen, bu söylemin arkasında durmalarına rağmen değişime ayak direyen, farklılıkları dışlayan, kendilerini partinin yılmaz savunucuları sananlar, son tahlilde negatif bir ayırıma maalesef düşmekteler.
Tıpkı Saadet Partisi kongresinde yaşananlar gibi, değişime direnç gösterenlerin canları sıkıldı.
Demirbaş siyasilere… “Bu parti bizim, vs.”; “Babam Beyefendi’nin görüşüdür” gibi söylemlerle acemiliğini iyice ortaya koyan siyaset heveslisi tutucululara… Bağnazlığı bir tarz olarak gören, “Kimse değiştiremez” diyen, değişim fobisi olanlara… Bunun yanı sıra modernliği, çağdaşlığı ancak zahirde, görünümde yaşayanlara, ben buradan sorarım: Sizler bilmez misiniz ki, partiyi ve partileri halka mal etmeden iktidar olunamayacağını?
Buradan hareketle, AK Parti içerisinde AKP’li ayırımını dillendirenler; sonradan AK Parti’ye katılım göstermiş ve canla başla çalışmış, buna rağmen sadece vitrin vazifesi gören, yani dolgu malzemesi olarak görülen ANAP, DP, MHP, CHP, vb. parti kökenli olup da öte yandan AK Parti’de her şeyin farklı olacağı sloganına inananlar; değişim yanlısı ve kendince “Elhamdülillah Müslüman’ım” diyen ancak kendini demokrat ve liberal olarak sayanlar; bir tek Cuma namazlarına giden ve kendini bu şekilde dindar olarak tanımlayan kişiler, negatif bir ayırıma tabi tutuluyorlar.
Referandum öncesi, her ne kadar yok öyle bir şey denilse de gerçekte, uygulamada, tatbikte, yönetim organlarında bu açıkça görülüyor. Ülkemizin en ücra köşesindeki ilçe belediye meclis üyesi belirleme, görev dağılımı ve paylaşımı esnasında gerçek AK Parti’li nasıl olunuyorsa, neye göre AK Parti’li olmak gerekiyorsa; gelenekten olmak veya onlara yakın olmak da en can alıcı ve belirleyici kriter, yani olmazsa olmaz unsur olarak tezahür ediyor.
Bu durum nasıl tarif edilir? Değişime direnme, ayak direme bir hastalık! Bu hastalık şimdilerde Saadet Partisi’nde nüksetti ve yaşanıyor.
Bu bağlamda, buna ne denir? Değişim fobisi. Yaptığım, belki erken bir analizmiş gibi mütalaa edilebilinir, ancak bu analizimi geç yapıp şu anda var gücü ile Türkiye meseleleri ile boğuşan AK Parti yöneticilerine, içerden sayılabilecek özeleştiri hakkımı kullanıp Ever-Hayır öncesi uyarıda bulunmak istedim. Öte taraftan Saadet Partisi’nde, iktidar olmanın havası ve hesabı içersindeki ağabeyler meclisine de inceden mesaj olsun!
Tabandan gelen sesleri dinlemeyen, kendini Kaf dağında gören bir anlayış ve hareket içersinde olan AK Parti ve idarecileri, tabiri caizse harakiri yapıyor demektir!
AK Parti, kendi içersindeki yenilenmeyi kısmen de olsa beceremezken, küskün duruma düşen kişi sayısı bir hayli fazla. Bu biliniyor olmasına rağmen hiçbir şeyin yapılmaması, aşırı öz güven yüklü kompartımanların kopmasıyla anlaşılacak, ancak o zaman ne yazık ki geç kalınmış olacak.
AK Parti, ANAP ve DYP gibi bir erime sürecine doğru sürüklenebilir; zira birçok aydın ve sosyal bilimcinin ortak kanısı bu yönde. Çan eğrisinden aşağı doğru inmeye başlayan bir çizgi üzerinde seyir gösteren AK Parti’den umudunu kesenler partilerini terk edecek ve başka limanlara doğru yol alacaklar. Benden söylemesi. Dost acı söyler kabilinden!
Selam ve saygılarımla… Hoşça kalın!