Dünya ve su
Bugün üzerinde yaşadığımız dünyaya baktığımızda dünyaya yayılmış terörizmden tutunda onlarca sorunla mücadele edildiğini görüyoruz.
Bu mücadele içerisinde neler yok ki,
Hava kirliliğinden atmosferdeki sera etkisi ile mücadeleden tutunda, obezite nedeniyle, açlıktan ölen insanlara kadar mücadele ediliyor.
Birde buna dünyayı kendi mal varlığı sanıp ha bire sömüren gelişmiş ülkeler ve bu ülkelerin sömürü düzeni altında kalkınmaya ve kendini kurtarmaya çalışan ülkelere kadar bir yığın mücadeleyi görüyoruz.
Bir yanda deprem felaketi diğer yanda sel ve fırtına felaketlerine kadar onlarca sorunu var bu yaşlı dünyanın.
Ben bu yazımda geleceğin hatta sadece geleceğin değil, günümüzün de en önemli sorunu olan su sorununa değinmek istiyorum.
Belki şimdi içinizden su sorunu da ne, özellikle yurdumuzda böyle bir sorun olamaz, şu kadar su kaynağı varken dünyada su sorunu mu olur diyenler çıkacaktır.
2050 yılında dünya nüfusunun 9,1 milyar olacağı tahmin edilmektedir. Bu nüfusun yüzde ekseninin de Asya’da ve Ortadoğuda yaşayacağı tahmin edilmektedir.
9.1 milyarlık dünya nüfusunun yüzde kırkı, 2050 yılına geldiğimizde, su stresine girecektir. Afrika ve Orta Asya’da yaklaşık 30 ülkede su birincil öncelikli hele gelecektir.
Evet, dünyamızın üçte ikisi su üçte biri karadan oluşur. Ancak bu büyük su kitlesinin sadece yüzde üçü tatlı şudur, yani kullanılabilir sudur. Geri kalan yüzde 97 si ise tuzlu deniz ve okyanus suyudur.
Kullanılabilir su dediğimiz tatlı suyun miktarı da 1 milyar 350 milyon metre küptür. Ancak bunun hepsini maalesef kullanamıyoruz. Zira bu suyun yüzde 79 nu kutuplardaki buzullar, yüzde yirmisini de erişilmesi bu günkü teknoloji ile mümkün olmayan çok derin yeraltı suları oluşturmaktadır.
Dolayısı ile yararlanılabilir su miktarı sadece tatlı suyun yüzde biridir. Yani yıllık olarak kullanabildiğimiz su miktarı dünya üzerindeki suyun 1 milyon 500 bin metre küplük miktarıdır. Bu kullanılabilir suyun yüzde 52 si göller, yüzde 1’i akarsular, yüzde biri organik sular, yüzde 38 i toprak nemi ve yüzde 8’i de su buharı şeklinde dağılmıştır.
İTÜ’nin araştırmasına göre 2100 yılında Dicle ve Fırat’ı besleyen kar kalınlığı 10-30 cm azalacaktır. Bölgede ısı yazın 6-7 kışın da 4-6 derece artacağından yağışlar da azalacaktır. Bunun sonucunda mevcut antlaşmalar gereğince Dicle ve Fırat nehrinin sularından Suriye ve Irak’a saniyede 500 metre küp su vermek zorunda olan Türkiye bu suyu anlaşmanın gerektirdiği miktarda veremez duruma gelecektir.
Bugün İsrail’de yıllık yağış miktarı metre kareye 50-800 mm arasındadır. İsrail Su Komisyonu hazırladığı raporunda İsrail’in 20 yıl içinde yılda toplam 445 milyon metre küplük suya ihtiyacı olacağını belirlemiştir.
İşte bu nedenle GAP bölgesine var gücü ile hücum etmektedir.
2050’li yıllarda susuzluk nedeni ile susuzluk sıkıntısı çeken bölgelerden suyu nispeten bol olan ülkelere doğru büyük bir kavimler göçü olacağı ve bunun da yerli halk ile göçmenler arasında çatışmalara neden olacağı su bilimcilerince iddia edilmektedir.
Yine bilim adamlarına göre üçüncü dünya savaşı su yüzünden ve Ortadoğuda başlayacaktır.
Atmosferdeki ısının artması, erozyon, bilinçsiz su kullanımı nedeni ile her yıl sulanamamaktan dolayı binlerce dönüm arazi üretim dışı kalmaktadır. Bilinçsiz kullanım sonucu yeraltı suları da tuzlanmaktadır.
Bugün İsrail’in Ortadoğudaki işgallerinin ve PKK başta olmak üzere Ortadoğu ülkelerindeki terör örgütlerini desteklemesinin temelinde bu bölgedeki su kaynaklarını ele geçirme arzusu yatmaktadır.
Bilim insanlarınca deniz suyunun arıtılarak kullanılır hale getirilmesi çalışmaları hız kazanmış durumda. Ülkemizdeki göl sularının önemli ölçüde azalmış olması hatta bazı göllerimizin Kurumuş olması durumu açıklığı ile ortaya koymaktadır.
Yapılacak şey suyumuzu bilinçli kullanmak ve ülkemize, ülkemizin su kaynaklarına sahip çıkmaktır. Adam sende ne olacak diyerek musluklarımızı sonuna kadar açmamaktır.