Yarış gittikçe hızlanıyor
29 Mart 2009 yerel seçimleri yaklaştıkça, adaylar arasındaki yarış gittikçe hızlanıyor. Bu yarıştaki amaç, bu yarışın sonunda elbette ki belediye başkanlığı koltuğuna ulaşan kişi olmak.
Bu yarışın sonunda varış çizgisine ilk ulaşanın ve ipi ilk göğüsleyenin kim olacağını ise doğal olarak 29 Mart’ta halkın vereceği oylar belirleyecek.
Bu belirlemede şüphesiz en önemli etken gerek projeleri ile gerekse düşünceleri ile halkı kimin daha iyi ikna edebileceğine bağlı. Seçimlerin asıl kuralı bu. Bu kural demokrasi ile yönetilen tüm ülkelerde böyle.
Adaylar, halkın oylarını kendilerine çekebilmek için, kazanmaları halinde uygulamaya sokacakları projeleri bir yana vatandaşa, çok çeşitli ve çok farklı hediyelerde sunmaktalar. Bun da amaç, halka ve halkın sorunlarına en yakın kişinin kendileri olduğunu gösterebilmek ve şirin görünmek için seçtikleri bir yol.
Ancak, halkın kime oy vereceği bu hediyelerden çok, adayların sunacakları projelere ve ikna kabiliyetlerine bağlı. Böyle de olmalı… Çünkü gelişmiş ve okuma-yazma oranı yüksek ve gelir seviyesi yüksek toplumlarda halk, verilen hediyeden çok adayın kazanması halinde uygulayacağı programına bakarlar. Ona göre de oyunun rengini belirlerler.
Peki bu ülkemizde böyle mi…?
Elbette ki hayır!
İster genel olsun isterse yerel, aslında bir vatandaşlık görevi olan oy kullanmak, geçmişte de olduğu gibi bugün, siyasilerimiz tarafından neredeyse ticari bir faaliyete dönüştürülmüş durumda.
Bu durum, kimi insanlarımız tarafından haklı olarak asla hoş karşılanmamakta.
Oysa vatandaşa haklarını öğretmek ve haklarının değerinin asla parayla eşdeğer olmadığını söylemek, seçimlerde oy kullanmanın bir vatandaşlık görevi olduğunu anlatmak sanırım izlenebilecek en doğru yol olsa gerek.
Bugün,
Her seçim sürecinde olduğu gibi, yine meydanlar parti afişleriyle ve bayraklarıyla donatıldı..
Yine meydanlar seçim propagandaları içeren mitinglerle ve bu mitingleri izleyen kalabalıklarla dolup taşmakta. Ancak, mitinglerdeki kalabalıklar kimseyi yanıltmamalı. O mitinglere gelenlerin hepsinin o adayın destekçisi olmadığı bir gerçek.
Meydanlardaki kalabalık eğer sandığa oy olarak yansımış olsaydı, siyasi tarihimizin en renkli simalarından olan, Sayın Osman Bölükbaşı iktidardan hiç düşmezdi. Oysa Sayın Bölükbaşı, tüm siyasi hayatı boyunca parlamentoya sadece kendisi girebildi.
Bu yarışın sonunda bir kişi ipi göğüsleyerek belediye başkanı olacak. Umarım ipi göğüsleyen aday, bu seçim sürecinde seçilmek için gösterdiği performansı, seçildikten sonra da gösterir. Seçildiği yerin ve o yerin halkının temel sorunlarını çözme yolunda büyük çaba sarfeder. Ve görevinin bitiminde kalp huzuru ile yeniden aday olur veya bırakır.
Hani bir hikâye vardır ya karıncaya, “Nereye gidiyorsun ?” diye sormuşlar. O da “Hacca” demiş. “Bu yürüyüşle oraya nasıl varacaksın ki ?” demişler karınca da, “ulaşamasam bile yolunda ölemem mi?” demiş.
Sanırım tüm adaylar Esenler’in sorunlarını biliyorlardır ve seçildiklerinde çok yorulmak zorunda olduklarının bilinci içindedirler. Koltuğa oturdukları günden itibaren çok çalışarak ilçenin bilinen bu sorunlarının üstesinden gelebilecek azim ve kararlılığa sahiptirler. Umarım, Esenler için çantalarında plan ve programları hazırdır.
Tüm adaylara başarı dileklerimle