Münazara mı Cedel Mi
Her şeyden önce tartışma, tekniğini de içinde barındıran bir yöntemdir!
Tartışılan bir konuda doğruyu ortaya çıkarmak için karşılıklı konuşmaya “Münazara”, taraflardan her birine de “Münazır” denir.
Tartışmanın bir şekli olan münazara; iki ekibin bir konuyu ele alarak, dinleyiciler ve bir jüri önünde, iki karşı tezi savunmalarıdır. Bu teknikte, savunulan fikrin kazanılması ve kaybedilmesi söz konusudur. Münazara metodu, ekibin görüşlerini düzenli ve anlaşılır biçimde açıklamalarına, konuları çok yönlü kavramalarına, karşıt görüşleri çürütmek için bilgilerden süratle yararlanmalarına yardım eder.
Hasmını susturmak için yapılan mübahaseye(karşılıklı bahsetme, münakaşa, münazara) ise “Cedel”, taraflardan her birine de “Mücadil” adı verilir. Mücadilin amacı her nasıl olursa olsun konuştuğu kişiyi susturmaktır. Bu yüzden onun çabası ve söyledikleri, bilgi edinme yollarından kabul edilmez.
Mücadil için usul ve metodoloji önemli değildir. Ha böyle olunca mantıkla da arası olmaz. Mantık verilen yargılardan faydalanarak yeni yargıya ulaştırır iken işin içine cedel ve nefis girince tümden gelim de tümevarım da çöpe gider!
Fakat münazırın gayesi, sadece gerçeği ortaya çıkarmaktır. Doğru, ister kendi tarafında, isterse de tartıştığı tarafta olsun değişmez. Mutlaka doğrunun ona aidiyetini kendisi için gerekli görmez.
Tartışmanın değerlendirilmesi: Tartışma problem üzerinde mi yapılmıştır? Hangi noktalarda başarısızlığa uğranılmıştır? Konu üzerinde ilerleme oldu mu? Herkes görüşlere katıldı mı? Herhangi bir kimse tartışmayı tekeline aldı mı? Konularında olacaktır.
Tartışmayı teknik olarak görüp yeterli kondisyonu da sağlayamayan taraflar bertaraf olup kaybetmeye mahkûmdur. Bu kayıp iki taraf için de söz konusu olabilir!
Bu kadar geniş girizgahın sebebi televizyon ekranında tirdleri doçent ve prof olan iki kişinin açık oturum münazara karışımı yaptığı şeye değinmek içindir.
Bu konuya değinmeden önce her şeyden önce ayetlerin tefsire, hadislerinde şerhe ihtiyacı olduğunu bilmek bununla beraber kitab ve sünnetin nâsih ve mensûhunu da iyice bilmek gerekir. Adlin adilden rivayet etmediği hadisler hiç bir zaman hüccet olamaz!
İşin içine “sidik” karıştığı için ülke medyasının hemen atladığı ve tartışan ikilinin akademik kariyer sahibi olduğu halde kifayetsiz muhteris oldukları ve savundukları konuyu yüzeysel tanıdıkları belli olan sözüm ona münazara aslında “sidik” yarıştırma olan program için bir şeyler söylemek isterim.
1- Hem deist hem Müslüman olduğunu söylemek felsefi olarak gerzekliktir.
2- Sidik yani üre zamanımızda da birçok ilaçta kullanılan bir maddedir!
3- Ayetler nasıl ki tefsire ihtiyaç duyarsa hadisler de şerhe ihtiyaç duyar.
4- Ehlisünnet olmak her şeyden önce siyasi şuur sahibi olmak demektir! Amerikan menşeli Suud Mısır ile Ehli Sünnet hilali projesine teşni olup, BOP taşeronluğuna su taşıyıp, Ehli Sünnet olduğunu söylemek başka gerzekliktir.
5- İlmi sadece arapça bilme seviyesin indirmek, diğerlerini ilimden saymamak İslam’da ilim adamı veya ruhban sınıfı çıkartmaya çalışmak her şeyden önce İslam düşünce sistemine ihanettir.
6- Tarifin yapılmaması fitnedir. Tarif yapmak yerine kendi doğrularını karine yapmak münazara değil cehalet yarıştırmaktır.
7- Hadis yol demektir. Yoldan çıkanların doğru yola ulaşma şansı pek yoktur!
Michelangelo’nun 87 yaşında söylediği çok değerli iki kelime var; “Ancora Imparo” yani “Hala Öğreniyorum”. Bunu diyemeyenlerin ilim adına tartışacağı bir şey yoktur.