Bedenin zihni
“Kadın penceresindeki perdenin aralığından, karşıki evi gözetlemeye başladı. Eve mobilya taşınıyordu. Yüzü kâğıt gibi oldu. Gözleri, aklı döndü. Genelde komşuların ne giydiğini, nereye gittiğini, kimlerin misafir geldiğini, ne aldıklarını merak ederdi. Olayı merak etmekle kalsa iyi…
Kıskançlığı devreye girer ve bütün bedenini sarardı. Bu günde aynısı oldu. Basit bir gerçeği büyük bir zahmetle öğrenmeye çalışıyordu. Geceyi zor yaptı.
Teyibi sonuna kadar açıp, zorla coşkulu bir eğlence yaptı kendine. Ellerini çırpıp, garip sesler çıkardı. İçini rahatlatamadı.
Kötülük yapma gücü veren sayısız deneyimi vardı. Bu gecede eline çöp torbasını alıp, onun kapısının önüne gizlice dökmeyi planladı. Sonrada bir yalan kıvıracaktı. Gecenin karanlığından yararlanıp, dışarı çıktı. Planını uyguladı. Kocasının gece geç saatte işten eve geldiğini görünce, ellerini ovuşturup, ağzını, burnunu oynatmaya başladı. Sonra görkemli bir ağlama tutturdu. Komşunun ona sataştığını anlattı. Olaya şahit olan damadı, bir gün kayınpederini kenara çekip, kulağına şunları fısıldadı.
—Karını bir doktora götürsen iyi olacak! Sanırım sinirleri adam akıllı iyice bozuk. Üstelik saplantıları da var.
Adam istifini hiç bozmadı. Kılını bile kıpırdatmadı. Sanki her şey yolundaydı.
“Onu idare etmekten bıktım. Ne hali varsa görsün. Ben durumu açıkça görüyorum. Kimseyle geçinemiyor. Yıllardır herkesle beni de kötü kişi yaptı. Boş ver delirirse delirsin. Başını taştan taşa vursun”
İçinden yükselen ilk içgüdüyle, bunları söyledi kendine. Fakat dışa vuramıyordu bu düşüncesini adam. Kendiside, işyerinde patronun getirdiği baskıdan iyice sıkılmıştı.”
Kendi içinde psikolojik sorunlar yaşayan ve çevrelerine zarar veren insanlara, sosyal yaşamda rastlamamız mümkün. Düşünün, bir iş yerinde çalışıyorsunuz. Sizi yıldıracak kadar çabuk parlayan, buyurgan bir mizaca sahip, patronunuz var. Moral bozukluğuyla yıldırılmış işçilerin veya kibirli patronların ya da; bir iş yerindeki diğer düzinelerce duygusal eksiklik birleşimlerinin yıkıcı etkileri, dar çevrenin dışındakiler tarafından çoğu kez fark edilmeden sürüp gider.
Okullarda öğrencilerine sert davranan öğretmenler ya da, birbirlerine acımasızca davranan öğrencilere de rastlamamız olası. Alış veriş yaptığınız bir dükkân sahibi, size sert davranırsa kendinizi geri çekersiniz. Bir daha alış veriş yapmak istemezsiniz. Bir çalışma gurubunda sık sık öfkeyle patlayan, ya da çevrelerindeki kişilerin hislerine karşı duyarlı olmayan birinin ne gibi sonuçlar doğuracağını düşünün. Hayatlarına olumlu tavır sergilemeyen bu insanlara kimse katlanmak istemez.
Her insan kendine dikkatli bakmak zorunda.
Taşıdığımız kimlikleri, bilinçli olarak mı seçiyoruz? Yoka kimliklerimiz, insanların bizlere söylediklerinden almış olduğumuz faktörlerin bir sonucumu? Aslında gerçek, bu iki ucun arasındaki bir yerde.
Bir gün hayatımda önemli olayları ve karşılaştığım insanları düşündüm. Başarılı/ başarısız, iyi/ kötü, dost /düşman, şanslı /şansız öyle çok insan tanımışım ki! Bir yığın insan dağın tepesinden yuvarlanıp gitmiş. Yanımda olanlarda yeni bir dağ oluşturuyordu. Anladım ki; hayatımı şekillendiren ne hissettiğim değil, hayat tecrübelerimmiş.
Bir kitapta okumuştum. “Herkesin kimliği tecrübelerinin seçtiği sınırlar içindedir.” Sizde hayatınızı zenginleştirmek istiyorsanız hiç durmayın. Daha önce hiç girişmediğiniz tecrübelere girişin. Fakat seçeceğiniz yukarıda ki öyküde geçense, bir uçağın uçuş anında açık duran kapısının kenarına oturdunuz demektir. Eğer enformasyon kaynağınız o düzeydeyse, sonuçlarda size, toplumda herkesin onlara baktığı kadar olacaktır. Amaç gerçekten hayatınızın kalitesini yükseltmekse, sizin üzüntüleriniz sıkıntılarınız her şeyinizi çalsa da, onu övün. Çünkü hayatınızın gerçeği ve tecrübesidir.