Er Mektubu Görülmüştür! (1)
Balyoz Davasında Çarpıcı gerçeklerden Seçmeler
“Can suyu denen şey bu olsa gerek.”
Elimde bir mektup var. Maltepe Askeri Cezaevi ‘nden gönderilmiş.
Gönderen, Albay Fahri Yavuz URAS.
Mektup elime çok geç ulaştı. Nerelerde gezmiş bilmiyorum ama geçtiğimiz günlerde posta kutusunda buldum. Okudum ve ne yalan söyleyeyim, ağlamaktan beter oldum. Hürriyet Gazetesi yazarı Yılmaz Özdil’in başlattığı kampanya’ ya ben de adresimi göndermiştim. Sanırım değerli albayımız adresimi bu kampanya sayesinde öğrenmiş.
Yılmaz Özdil’den de özür dilemem gerekiyor. Zira gönderdiğim e posta “okunmadan silindi” mesajıyla geri gelmişti. Bunun üzerine ben de sitemkâr bir mesaj göndermiştim. Anlaşılan o ki, Yılmaz Özdil’e yağan mesajlar nedeniyle sistemde bir sıkıntı meydana gelmiş. Neyse ki adresim gerekli yere ulaşmış ki Albayımız bana da bir mektup gönderme nezaketinde bulunmuş.
Her sayfaya “Mektup Okuma Komisyonunca Görülmüştür” kaşesi basılmış olan mektubun noktasına virgülüne dokunmadan, tamamını paylaşmak istiyorum. Sizlerden ricam lütfen birkaç dakikanızı ayırın ve baştan sona okuyun. Sonra da elinizi vicdanınıza koyarak düşünün; Biz nerede hata yapıyoruz?!
“Sayın Tülay Hergünlü
Can suyu denen şey bu olsa gerek. Binlerce mektup ve e posta. Buram buram umut kokuyor. Dünyanın her yerinden, güzel Türkiye’min en ücra köşelerinden duygular yüreğimize akıyor. Sesimize kulak verdiğiniz ve bizi yalnız bırakmadığınız için size minnettarız.
Sizlerin ödediği vergilerle okuduk ve subay olduk, yurt içi ve yurt dışında ülkemizin güvenliği ve halkımızın menfaatleri için hayatımızı hiçe sayarak yılmadan çalıştık. Bizlere vatan hizmeti için emanet ettiğiniz kardeşlerinizi, evlatlarınızı kendi evladımızdan kıymetli saydık. Kimimiz yolda gazi oldu, kimimiz en yakın silah arkadaşının kucağında şehit oluşunun acısını yaşadı.
Hayatımızın ve mesleğimizin en verimli döneminde aşağılık iftiralarla karşılaştık. Çağrıldığımızda, masumiyetimizden aldığımız güvenle adalete inanarak yurt dışından ve yurdun dört bir tarafından savcılıklara ve mahkemelere geldik. Asla merhamet ve af dilenmedik, sadece adalet istedik.
İstanbul’a saatlerce uzaklıktaki bir cezaevi içinde kurulan Özel Yetkili (!) Mahkemede gözlerden uzak hukuka aykırı olarak yargılandık. Hiç katılmadığımız bir plan seminerine istinaden kim tarafından oluşturulduğu belli olmayan ve yasadışı yollarla ele geçirilerek bir gazeteci tarafından bavullarla savcılığa taşınan ya da arşiv malzemeleri arasına bir hain tarafından atılmış sahte CD’lerde ismimiz yer alıyor diye suçlanmamızın mantığını çözemedik. Yargılama sürecinde çığlığımızı kimseye duyuramadık. Bu süreçte neler neler yaşadık. Mahkemeye sunulan ancak dikkate alınmayan devletin resmi kayıtları… Dinlenmeyen tanıklar… Delillerin sahteliğini kanıtlayan bilimsel raporlar…
Kendi yurdumuzda, kendi mahkemelerimizde duyulmak istenmeyen sesimiz, BM’ de ve AB’ de duyuldu. İnsan haklarına aykırı ve adil olmayan bir biçimde yargılandığımız BM tarafından da kabul edildi. Ülkenin önde gelen hukukçuları ve aydınları bize yapılan bu haksızlığı duyurmaya çalıştı. Ama maalesef sizin adınıza karar veren mahkemeleri masumiyetimize inandıramadık ve haksız yere mahkûm edildik.
Yaşadığımız sorun “tutuklu askerler sorunu” değildir. Sorun, alçakça bir komplo kurularak, masum T.C. vatandaşlarının özgürlüklerinin ellerinden alınması, insan haklarının ihlal edilmesi ve onurlarının lekelenmeye çalışılması sorunudur. Sorun sadece adalet ve vicdan sorunu, hepimizin ve ülkemizin geleceği sorunudur.
En büyük dayanma gücümüz masumiyetimize olan inancımız ve sizlerin samimi desteğidir.
(Devam edecek)