Son birkaç söz
6 Temmuz 2009 da vefat eden Devlet Tiyatrosu Sanatçımız Ayşegül Devrim ablama, Allah’tan rahmet yakınlarına ve tiyatro camiasına başsağlığı diliyorum.
Ayşegül Devrim ablamın en son yanına uğradığımda, içimde kendisini son kez gördüğümün garip bir hissi oluştu. Tanıdığım bu insana sevgi, saygı ve hayranlık duyduğum gibi hasta yatağında birkaç kez konuşma olanağını yakalama fırsatını yakalamıştım. Benim en çok etkilendiğim akıl hocalarımdan biridir.
Ona iki yönde gıpta ettim; 67 yıl yaşadığı kendi yurdunda şan ve şerefinin içinde sanatının yankılarını çok uzaklara yani her yere yaymış olması.
Diğeri ise, yaşamın sunduğu sert acıları hayatın içinde yaşarken, hafifletmek için tatlı yüzünü gösteriyordu sevdiklerine. Bana, “biz bu dünyada sevgi ve insanlık adına savaş veren dinozoruz. Sende bizim arkamızdan gelen dinozor olacaksın” dedi.
Onun ruhu, saflığının temizliğini koruyabilmişti. Doğal zekâsı her zaman uyanıktı. Her şeye dayandı fakat sonsuzluğun uykusuna dayanamadı. Rahat uyu, ruhun şad olsun Ayşegül ablacığım.
Malum, hayatın katkılarının, ilham vericiliğinin hiç sonu yoktur. İnsan hayatı bir film gibidir. Bu film izlendiğinde iki yol görünür.
Bunlardan biri, büyüklüğe giden üst yol, bir diğeri ise sıradanlığa giden alt yoldur.
İnsanın kendi içinde, özveri ve terslikleri yenme yoluyla gelişen ahlaksal yetkenin yönettiği vizyon, disiplin ve tutkudur.
Sıradanlığı ile dengeli bütünlüğü oluşturmasında sabır, ısrar ve anlayış vardır.
Hayat bir kariyer değil, bir misyondur. Haddon Klinberg Frankl’in, hayattaki asıl teması şöyle dile getirir. “Kendini aşmak insana özgürlüğünü getirir. Fakat bir şeyden kurtulmak anlamında özgürlük değil; bir şey yapmakta özgür olmaktır.”
İnsanların hizmetine koşmak için hayat hep bize seslenir. Bu insanlar, bu sesleri duyarak ilham verecek büyük bir yaşam sürdüler.
Dünyadaki fesatlığa, kıskançlığa, adaletsizliğe, nankörlüğe, acımasızlığa, vurdumduymazlığa karşı, insanlık sevgisinin meşalesini hep yanık tuttular. Dünyanın aldatıcı his ışığında koşanlar ise, daha çirkin, daha sert kaldılar.
Her yönde, her sokakta yavaş yavaş uzaklaşan cenazelere tarif edilmez bir hisle baktığınız olmuştur elbet…
Bu olayı seyre dalarken belki de tanıdık biri vardır içinde hissine kapılırsınız farkında olmadan ve cenaze alayı kabristanda arabalardan boşalır.
Kiminin gizli, kimini açık gözyaşları akarken, feryatlar kalplerimizi sıkar, ruhumuzun derinliklerine işler ve cenaze defnedilir.
Herkes tekrar binmek için boş arabaları takip eder. Dönüşte dudaklar kol ve ayakların hareketiyle hafif mırıldanır. İnsanlık için çok acı olan ölümden bahsederler. Arabalar ilerler, kaldırım yolu biter. Mezarlık geride kalır, sonrada gözden kayıp olur.
Kilometrelerce yollarda, oradan oraya koşuşturan insanlar ve arabalar doludur. Büyüklü küçüklü dükkânlardan, evlerden, köprülerden, tarlalardan, denizlerden her yerden insan sesleri işitilir.
Öyle bakarız ki dünya ya, bizde yaşayan, çarpan her şeyin içinde buluruz kendimizi.
Biz insanlar, henüz bilmediğimiz ölümün trajedisini hissetmeye çalışalım. Belki yakında belki uzakta olsa da ona yürümekte, ilerlemekte ve yaklaşmaktayız.