Kibar olmak
Zamanın birinde sadrazam pek sıklıkla halk arasında gezermiş. Bazen vatandaşlarla tavla oynar ve oynarken her zaman karşısındaki oyuna arkadaşına “ Alın efendim. Şimdi verin efendim” dermiş. Halkın çoğu uzun süre oyunlarını izler, sadrazamın halktan birisine bu kadar kibar davranmasını anlayamazlar hatta yadırgarlarmış. Bu davranışın nedeni uzun süre kafalarını kurcalasa da, sadrazama bir türlü soramamışlar. Sadrazamın bu davranışı, kendi bir yakınının ilgisini çekmiş. “Neden halktan birisine bu kadar kibar davranıyorsunuz?” diye sormuş. Sadrazam ise şu yanıtı vermiş.
“ Ben bazen padişahla da tavla oynarım. Vatandaşla tavla oynarken “al ulan, şimdi ver ulan der, ağzımı bu tür konuşmaya alıştırırsam, padişahla da oyun oynarken aynı tarzda konuşurum.” Demiş.
Bu öyküden çıkarılan sonuç, sadrazamın padişaha karşı olan endişesi, onun halka iyi davranması sağlamıştır.
Alında sadrazam her ne kadar, padişaha karşı konuşurken endişe duysa da, onun davranışındaki etkileşim inancı ve kökten gelen ihtirasıdır. Hepimiz çocuklarımızı yetiştirirken ve çevremizdeki insanlarla iletişim içindeyken biraz endişeden, birazda saygıdan düzgün konuşmalıyız. Çocuklarımızın hayatlarını iyiye doğru etkileyecektir. Halk arsında söylenen mahalle ağzı konuşma tarzı alışkanlık haline gelince, insan yaşamında her türlü mevkie taşır bu konuşmasını. Bir söz vardır. İnsan bir topluma girdiği zaman, kıyafetiyle ağırlanır, sohbetiyle uğurlanır. Hayatta hiçbir şeyin sizin verdiğiniz anlamdan başka bir anlamı yoktur. Bir şeye nasıl bakarsanız, öyle görürsünüz.
Bu gün Nişantaşı’nın caddesinde yürüyordum. Beş yaşında bir kız çocuğu, babasıyla el ele tutuşmuş kaldırımda yürüyorlardı. Aralarında geçen konuşma dikkatimi çekti.
Adam öfke yaratmayan yumuşak bir sesle, yanıt veriyordu kızının sorularına.
“Beni kucağına al babacığım”
“Eğer kucağıma alırsam, yürümeyi unutursun”
“Bazı çocukları babaları kucağında taşıyor”
“Yorulduğun ya a uykun geldiği zaman bende seni taşıdım. Şimdi biz neden dışarı çıktık Onu söyler misin?”
“Birlikte yürüyüş yapmak için babacığım.”
“Sence kaç çocuk babasıyla yürüyüş yaparken mutlu oluyor?”
“Bilmem.(Küçük kız gülümseterek babasına baktı.) Elimi sıkı tut babacığım” dedi. Bir iki adım arkadan bu konuşmaya şahit oldum. Adam çocuğunla, büyük bir insan gibi konuşuyordu.
Demek ki ne düşünürsek oyuz. Biz her neysek, düşüncelerimizden doğar ve düşüncelerimizle biz, dünyamızı yaparız. Yakınlarımızdan saygı beklerken, önce biz saygılı davranmalıyız. Mutlu ve başarılı bireyler olmak için geliştirmemiz gereken duygularımız vardır. Buna bağlı olarak da davranışlarımız değişir.
Sokrat’ın bir sözünü anımsadım. “Bana iç ruh güzelliği ver, dış ve iç insan bir olsun.”
Hayatın henüz eşiğinde tecrübesiz masum çocuklarımıza, yetişme ve başarılı olma yolunun genç yolcularına, hangi değerlere doğru gitmekte olduğunu ve hayatta en çok nelerden kaçmakta olduğunu kibarca, saygıyla öğretmeliyiz. Evet öğretmeliyiz ki, karşılığını öğrettiğimiz ölçüde alalım. Hem anne baba olarak hem de toplum olarak. Eğer öğretilmezse, ne olur. “Oğul küfür edince Diyojen şamarı babaya attı.” Sözü anımsanır.