Hayat penceresi
Bugün bütün dünyada gündemde kalan tek ana konu var o da insan sağlığını tehlikeye atan ve ağırlığını etkenler listesinin ilk başında koruyan ‘domuz gribi’ virüsü.
Virüs sessizliğin içinde sessizliğini sürdürüyor. Çocukları ve yaşlıları en çok etkileyeceği yönündeki söylentilerin yaygınlığı kendini korurken, kalplerimiz ise büyük bir kaygıyla küt küt atıyor.
Geçtiğimiz günlerde okullarda çocuklara aşı yaptırıp, yaptırmama konusunda imzalamamamız gereken bir kâğıt, evlerimize gönderildi. Biz velilerde kısa süreli de olsa iki korku oluştu. O da şu: Virüsle mi savaşalım, yoksa aşıyla mı?
Akla yakın olasılıklara göre, parçalar birbirine hiç uymuyor. Ne derece doğru olduğunu bilmesek de büyük çoğunluğumuz aşı yaptırmama da hem fikir. Çaresizlik hissi elle dokunulmayacak kadar gerçek.
Peki, bizi çaresiz bırakan ya da korkutan şey nedir?
Bilindiği üzere evimiz de ya da iş yerimiz de tehlikeli durumlarda güvenlik sistemi alarm vermeye başlar. Yani sistem, komşuya, polise, itfaiyeye haber verir.
Vücut ise korku sinyali aldığında beynin her yerine acil mesajlar iletir. “Savaş ya da kaç” der. Bu duyguları yaştan hormonları salgılamaya başlar. Ya kaçarsın kurtulursun, ya da çağırdıkları sana yardım eder.
Gelelim gündemde ki konuya. Domuz gribi tehlikesi karşısında ne yapıyorsunuz? Çevrenizdeki insanlardan fikir alsanız da son karar yine size ait. Bu kararı verirken, kendinizi bir trafik lambası posteri altında kaygılımı hissediyorsunuz?
İsterseniz birlikte düşünelim:
Kırmızı ışık da: Dur. Dikkatli ol. Karar vermeden önce düşün.
Sarı ışık da: Domuz gribinin ileride doğuracağı sonuçlarını düşün.
Yeşil ışık da: En iyi planı uygula ve devam et.
Peki, sizin için en iyi plan nedir?
İşte size bir büyük insanla bir küçük çocuğun karşılıklı konuşması:
Küçük bir çocuğun elinde canlı bir kelebek vardır. Bilge bir insan onu yanına çağırır.
Elinde ne tuttuğunu sorar. Çocuk “bir kelebek tuttuğunu onun canlı mı ölümü” olduğunu bilgine sorar.
İçinden “eğer bilgin canlı derse, elimi sıkarım kelebeği öldürürüm. Ölü derse o zaman da elimi açar, kelebeğin canlı olduğunu gösteririm.
Böylece bilgin yanılmış “olur” diye düşünürken bilgine;
“Hadi söyle bilgin amca, avucumun içindeki kelebek canlı mı, ölümü?
Adam çocuğun gözlerinin içine bakar.
“Evladım her şey senin ellerinde.
Geleceğin
Gençliğin
Hayatın
Her şeyin” der.
Tıpkı trafik de yalnız başına kaldığında, ışıklarda vereceğin karar gibi… Duracak mısın bekleyecek misin yoksa gidecek misin?