Ahlaki değerlerimizle Müslümanlığı yaşamak
En derin muhabbetlerimle siz okuyucularımı selamlarken, şu önemli vurguyu yapmadan edemeyeceğim. Çocukken büyüklerimiz yaptığımız her şeyin Allah tarafından görüldüğünü bu nedenle de kötü bir şey yapmamamız gerektiğini öğütlerlerdi bizlere.
Dolayısıyla vicdanlı olmamız, başımızı yastığa koyduğumuzda günün muhasebesini yapıp, içimizin rahat olmadığı konularda ertesi gün bunun telafisi yoluna gidilmesi terbiyesiyle büyüdük.
Komşu hakkı, muhitimizin kızına, arkadaşımızın eşine, hak etmediğine el uzatmamak ve helal-haram terbiyesi ve psikolojisiyle bugünlere geldik…
Hal böyleyken:
İnsanlar yaptıkları amele göre mücazat veya mükâfat göreceklerinden dolayı, başta dürüstlük ve kul hakkı yememeyi kendisine bir yaşam felsefesi olarak benimsemeli.
‘Bütün insanlar kardeştir’ düşüncesiyle kalp kırmamaya, tartıda hile yapmamaya, yetimin hakkını yememeye özen göstermeliyiz ve yolumuza böyle devam etmeliyiz. Ahlaki yozlaşmaya ve değerlerimizin örselenmesine asla müsaade etmemeliyiz… Ve ben böyle düşünüyorum…
‘Etik mi değil mi’ mülahazasına bile gerek kalmayacak, buna bir mahal vermeyecek hal ve ruh hali içersinde hareket ederek, bulunduğumuz vazifeler ve makamlarda yaptığımız icraatlar, aldığımız kararlar, sorgulanır-tartışılır duruma asla düşmemeli.
İnsanların eşit yaratıldığına yüce Allah’ın eşit yarattığının ilahi kurallarla özdeşliği icabet, yani icaplar artı ihtiyaç, yani ihtiyaçlara her boyutta şüphesiz cevap vereceği unutulmamalı ve unutulmamalıdır da.
Cumhuriyetimiz de asırların eksiklikleri, aradan geçen zaman diliminde her türlü ihanet ve imkânsızlığa rağmen ahlaki değerler manzumesi ideal çıtasını yaklaşmıştır. Bu başarı bizim milletimizin binlerce yılsonundaki edinimi ve kazanımıdır.
Dini ve milli duyarlılıklar bunun vazgeçilmez zeminidir ve esasıdır. En başa dönmek gerekirse değerlerimizi, değerlerimiz içerisinde özellikle dini değer imkânını küçümseyerek ve reddederek matematiksel hukuk ve bir sosyoloji yaratamazsınız.
Değer imkânını küçümserseniz eğer açmaza düşersiniz, yaptığınız her icraat sizin özelinizde etik, ahlaki ve tam eksiksiz olduğuna siz dahi inanır ve en güçlü de savunucusu olursunuz. Yani ip üzerinde cambazlık yapayım derken benliğinizi, her şeyi borçlu olduğunuz yüce değerlerinizi yitirmiş olursunuz
Bu bağlamda baktığımızda:
Son bir ay içersinde Esenler Belediyesi ile ilgili gazetemizde çıkan haberlerden öyle anlaşılıyor ki, ihale almak-vermek, al takke ver külah muhabbeti gibi adeta sıradanlaştığını ve basitleştiğini görüyoruz. Esenler halkı bu durumu sanki kanıksadı gibi. Toplum refleksi sanki kamufle edildi gibi.
Bu konuya duyarsız kalmayanlar, yapılanın yanlış olduğunu ileri sürenler ve bu duruma aleni eleştiri getirenler ise fütursuzca adeta recm ediliyor oldu.
Değerli okurlarım:
Esasında mesele, asırlar sonunda elde edilen tüm değerlerin özümsenerek ortak vicdan ve akılda benimsenmesi çözümüdür. Gerçekten inanç ve vicdan sahibi olanların, bu türden hal ve hareketlere tenezzül ve tevessül etmeleri düşünülebilir mi? Hani merhamet, hani şefkat, hani doğruluk ve dürüstlük. Peki, nerede kaldı bunlar?
Asla unutulmamalıdır ki:
Müslüman’ım demek ayrı şey, Müslümanlığın edinim ve kazanımlarının psikolojide ve sosyolojide ispatı ayrı şey… Saygılarımla esen kalın…