Keşifler Kaşifler ve Cahiller
Güçlü olanların tarih yazdığını kabul eden bir anlayış, gerçekleri keşfedemeyecek ve öğrenmek istemeyecektir. Gerçekleri zamansız ve zeminsiz açıklayanlarda gerçeklerin hakkını veremeyecektir.
Kendi toplumuna ve kendi dinine mankurt mertebesinde bağlı olanlar, bilim namına kendi varsayımlarına, hipotezlerine puta taparcasına tapıp, gerçeklere gözlerini kapatanlar, keşfedemedikleri gibi, gerçek keşiflerin de hakkını veremeyeceklerdir.
Batılıların, kendini beğenmiş egolu ve hazırcı emperyalist güdümdeki bilim adamları kendilerinden olan Nicola Tesla’yı yok sayarken, patent enstitüsünde aşırmacı bir zatı dünyaya mucit diye lanse ederken, bizim değerlerimizin hakkını vermeyeceğini çok iyi bilmeliyiz.
Gerçekleri bilmek cesaret ister.
Voltaire’nin dediği gibi “Tarih milletlerin tarlasıdır. Herkes ektiğini bulacaktır.” Tarihin yazdığı bunca katliam ve zulüm sahipleri, hak etmedikleri kâşif unvanına haiz olmaktan önce insanlık âleminden yaptıkları pislikler için özür dilemelidirler. Bizim savunamayacağımız bir tarlamız yoktur.
Çünkü her şeyden önce keşif ve icatlardaki temel felsefemiz ve duygularımız farklıdır. Batı keşiflerde sömürmeyi, icatlarda tüketmeyi ve bağımlılığı arzulamaktadır. Bizim medeniyet değerlerimizde keşifler tebliğ ve şükür edasıdır. İcatlar ise insanlığa hizmet manasını taşır. Bu medeniyet duygusunu unutan bizden saydığımız kişilere her şeyden önce bu bilinci aktarmalıyız. Ondan sonra vahşi ve yalan tarih ile hesaplaşabiliriz.
Ünlü kâşifleri 13 yy sonlarına dayanan, daha önceleri ise ortaçağ bataklığında debelenen Avrupa tarih anlayışı, İslam’ı ve Müslümanları insan yerine koymadığı için ve de varlık sebepleri inkâr ve sömürü olduğu için gerçekleri ortaya koymayacağı aşikârdır.
Onları haklı bulmasak da anlama noktasında bir yere oturtabiliriz! Asıl sıkıntı, batı batı deyu burnu batıktan çıkmayan, sözüm ona aydın ve de ateist güruhun varlığıdır. Bu güruh din düşmanlığı ile daha yüzyıl öncesini yok sayarken, yorumlayamazken, kuru bir şekilcilik bataklığındalar iken, patent namına belgesi olmayan bizim köklü değerlerimizi yok sayacakları aşikârdır. Bu aslında farenin dağa küsmesinden başka bir şey değildir. Farelere gemiden kaçma fırsatı verilmelidir!
Kindi, Battani, Razi, Biruni, Farabi, Ali Kuşçu gibi isimleri duymayan insanların bilim namına ahkâm kesmeleri İbn Sina’nın bile derman bulamayacağı bir hastalıktır!
Usturlab nedir bilmeden, na usturup ahkam kesenler, medeniyeti ile barışık olmayanlardır. Bunlar yönünü bulamayacağı gibi keşifler de yapamayacak ve hakikate ulaşmayacaktır.
Bu cehaleti ortadan kaldırmak için her şeyden önce bilenlerin konuşmasına, bilmeyenlerin susmasına ihtiyaç vardır. Bu meseleler ilim ve bilim hassasiyeti ile enine konuna araştırılmalı, herkesin kabul edebileceği gerçekler olarak bu hakikatler ortaya konulmalıdır.
Emperyalist tarih anlayışının uykusunu kaçıracak, hakikatleri haykıracak, insanoğlu denen herkesin karşısında saygı ile eğileceği bu hakikatleri ortaya koymak laf kalabalığı ile gündem belirleyerek olmaz. Bu konuda atılacak adımları merakla beklemekteyiz.