Site Rengi

DOLAR 32,4478
EURO 34,4878
ALTIN 2.471,68
BIST 9.581,31
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 23°C
Az Bulutlu
İstanbul
23°C
Az Bulutlu
Çar 19°C
Per 19°C
Cum 15°C
Cts 18°C

Büyük Taarruz’un 89. Yılında Genel Durum ve Görünümümüz… (3)

REKLAM ALANI
12.09.2019
464
A+
A-

“…askeri ve siyasi bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlıkla taçlandırılırsa korunabilir”

Demiştin. Biz ne yazık ki ekonomik bağımsızlığımızı koruyamadık. Sen İstiklâl Savaşı’nın en zor günlerinde bile para basmadın, biz paramızı bol sıfırlı hale getirdik. Bugün paramızdaki bol sıfırları attık ama enflasyonu yeni bastırdığımız yüksek tutarlı banknotlara gizledik…

ARA REKLAM ALANI

Senden sonra bir daha denk bütçe görmedik… Yüksek enflasyonla ise senin gidişinden hemen sonra tanıştık…

Sen paramızın istikrarına inandın, biz Amerikan Doları’na…

Sen Millî İktisada inandın, biz küresel sermayeye…

Sen yerli sanayinin önünü açmaya çalıştın, biz yerli sanayicimizin önünü kapatacak, hatta onu yok edecek ithalat anlaşmalarına imza attık…

Biliyorsun, Osmanlı İmparatorluğu 18 Ağustos 1838 yılında İngiltere ile o meşhur Balta Limanı Serbest Ticaret Anlaşmasını imzalamıştı. Anlaşma sonucunda Osmanlı ülkesi İngiliz mallarına tamamen kapılarını açmış, yerli endüstrisinin çökmesine neden olmuştu. Zamanla Fransa, Rusya ve Belçika gibi ülkelerle de yapılan bu anlaşmalar sonucunda Avrupa malları Osmanlı pazarlarını doldurmuş, Osmanlı Devleti’nin açık Pazar haline gelmesine, sanayi atılımlarının durmasına neden olmuştu. İhracatın çok üstünden ithalat harcamaları yapılmış, bu durum savaşlarla da birleşince devasa finansman açıkları ortaya çıkmıştı, Sonuçta dış borca muhtaç hale gelen Osmanlı 1854 Kırım Savaşı ile dış borç almaya başlamış, 1875 yılında da borçlarını ödeyemediği için moratoryum (borç erteleme) ilan etmişti. Yanlış ekonomik uygulamalar sonucunda iyice fakirleşen Osmanlı Devleti, Amerikan Doları’nın 167 kuruş olduğu yıllarda 32 milyon Türk Lirası dış borcu yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne miras bırakmıştı…

Sen, serbest ticaret sisteminin ancak müstemlekelerde tatbik edilmiş bir sistem olduğunu ve Türkiye’nin hiçbir zaman müstemleke olmayacağını söylemiştin.

Büyük Atatürk, müstemleke olmadık ama yıllar sonra tıpkı Balta Limanı anlaşması gibi bir anlaşmayı Avrupa Birliği ile imzaladık. Adı; Gümrük Birliği Anlaşması…

Balta Limanı Anlaşması ile Osmanlı Ekonomisi ’ne indirilen ölümcül darbenin benzerini Gümrük Birliği Anlaşması ile Cumhuriyet Türkiye’sinin ekonomisine indirdik… Nasıl mı?

Anlatayım:

Önce şu Avrupa Birliği (AB)’ nin oluşumundan çok kısa bahsetmek istiyorum:

1951 Paris Sözleşmesiyle Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İtalya ve Lüksemburg bir araya gelerek Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) ‘nu kurdular. Topluluk başka alanlarda da faaliyet göstermek amacıyla 1957 yılında atom enerjisinin barışçı amaçlarla kullanımını öngören EUROTOM ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)’ na dönüştü. Aynı topluluk 1 Temmuz 1987’de Avrupa Topluluğu (AT) ve 7 Şubat 1992’de de bugünkü Avrupa Birliği (AB)’ ne dönüştü…

31 Temmuz 1959’da topluluğa katılmak için müracaat ettik. 12 Eylül 1963’te, Türkiye-AET arasında “bir ortaklık” kuran Ankara Anlaşmasını imzaladık. Böylece Türkiye-AET arasında, “Gümrük birliğinin esasları, malların, kişilerin, sermayenin ve hizmetlerin serbest dolaşımı, tarım, ulaşım, rekabet, mevzuat ile ekonomik ve ticari politikaların uyumlulaştırılması, ortaklık organları, Türkiye’nin tam üyelik imkânları, ortaklık ilişkisinde çıkabilecek uyuşmazlıkların çözümü” gibi konular hükme bağlandı…

Ankara Anlaşmasına rağmen bizi AB topluluğuna tam üye yapmadılar… Bazıları 40 yıl diyor ama 1959’dan hesaplarsan tam 52 yıldır bekliyoruz… Bekleme rekoru bizde…

Ne yapsak da içeri girsek diye yıllarca düşündükten sonra 1995 yılındaki iktidarımız dâhiyane bir fikir buldu. AB’ ye giremedik ama biz de Gümrük Birliği (GB) ’ne gireriz dedi ve Balta Limanı Anlaşması’nın günümüzdeki versiyonu olan Gümrük Birliği (GB) anlaşmasını 6 Mart 1995’ de imzaladık. 1 Ocak 1996’da da yürürlüğe girdi. (Asıl adı Gümrük Birliğini Tamamlama Anlaşması)
Unutmadan, Gümrük Birliği Anlaşması’nı taraflar topluluğa üye olduktan sonra imzalıyorlar. AB’ ne üye olmadan GB Anlaşması’nı imzalayan tek ülke olma rekoru da bizde…

Uzatmayayım, o güne kadar AB dışındaki ülkelerle ticaretimizde bağımsızdık. Yapılan anlaşma ile üçüncü ülkelerle ilişkimiz, kısacası dış ticaret rejimimiz tümüyle AB’nin kontrolüne girdi. Gümrük Birliği Anlaşması’nın sonucunda;

Gümrük Birliği’ne dâhil olduğumuz 1996 yılından sonra ihracatımız artmadı ama başta AB ülkelerinden olmak üzere ithalatımız patladı. 1996-1998 arasında tam bir tüketim çılgınlığı yaşadık.

Gümrük Birliği’nden sonra Türk pazarı, AB’nin dünyadaki 6. büyük pazarı (bazı otoritelere göre 2. büyük pazarı) haline geldi. AB’ nin birikmiş stokları Türk pazarında eritildi.

AB’nin GB Anlaşması’ndan önce Türkiye’den sıfır gümrük vergisi ile yaptığı sanayi ürünlerinde bir değişiklik olmadı. Yani anlaşma ile herhangi bir vergi avantajı sağlanmadı.

Cep telefonu, otomotiv ve otomotiv yan sanayii ile çeşitli elektrikli, elektronik ve elektriksiz makine cihazlarının ithalatı öne çıktı. Türkiye elektronik ürün mezarlığına dönüştü… Otomobil ithalatı yüzde 46’lardan yüzde 73’lere fırladı.

Üretici firmalarımız bir iki ürün dışında üretim yapmama, diğer ürünleri de ithal etme bunun dışındakiler ise AB firmaları ile ortaklık kurma ya da temsilciliğini alma yoluna gittiler. Bunun doğal sonucu olarak ne teknoloji transferimiz gerçekleşti, ne de üretim standartlarımız yükseldi.

KOBİ’lerimiz büyük darbe yedi. Küçük esnaf desen sizlere ömür.

Tüketim mallarını iğneden ipliğe Çin’den alıyoruz ancak sermaye malları, yarı mamul mallar ve hammaddeleri ki bu oran yüzde 90 civarındadır ve üretimimizde girdi olarak kullanılmaktadır, AB’ den ithal etmek zorunda kaldık.

Yabancı sermaye ülkemizde fabrika kurmak yerine mal getirmeyi tercih etti, bizde onları her köşe başında kurulan dev Alış Veriş Mağazaları (AVM)’ ler de satın aldık.

Sonuç;

Senin döneminde uygulattığın Karma ekonominin günümüzde esamisi kalmadı. Şimdilerde Tıpkı 1838’in Serbest Ticaret ekonomisi benzeri, liberal ekonomi ya da serbest piyasa ekonomisi denilen bir sistem uyguluyoruz. Piyasalar küresel sermayenin elinde… İthalat cenneti olduk…

Cari açığımız patlamaya hazır bomba gibi. Ne kadar olduğunu söyleyeyim; Şimdilik 45 milyar dolar, yılsonunda 70 milyar dolara çıkacağı tahmin ediliyor… Ürettiğimizden fazlasını satın alıyoruz. Devlet borçlu, vatandaş olarak biz de borçluyuz. Cebimize kredi kartı denilen bir araç koydular, para yerine geçiyor… Senin mantığının almayacağı bir bireysel borçlanma ve ödeme aracı… Küresel sermayenin ülkemizin dört bir yanında açtığı dev alışveriş merkezlerinde, çocuklarımızın geleceğini harcamakla meşgulüz…

Devlet garibanlara düşük maliyetli ev yapsın diye Toplu Konu İdaresi (TOKİ) adı altında bir kurum oluşturdu, inşaat alanında dev mucizeler yaratıyor…Ayranımız yok içmeye ama havuzlu villalarla gidiyoruz şey etmeye… Son 10 yılda öyle bir inşaat firması çoğaldı ki, sorma gitsin! İktidarımız müteahhitleri kanadının altına aldı, her gittiği yurt dışı gezilerine onları da götürüyor. Çoluk çocuk, dünür, baldız, bacanak, damat vesaire Ağaoğlu’nda bayram ediyoruz… Büyümekten patlama noktasına geldik… Zengin sayımızı birkaç misli arttırdık… Yoksul sayımızı sorma istersen… Zaten herkes soruyor: Böyle patlayacak kadara büyürken nasıl oluyor da yoksul sayımız artıyor ve neden her 100 gençten 20’si işsiz diye…Üstelik dünya ekonomisi daralırken…Valla bunun cevabını en uzman ekonomistler bile veremezken ben gariban bir vatandaş olarak sana ne söyleyebilirim?!

Başta Sümerbank olmak üzere temellerini attığın, ekonomimize hediye ettiğin Cumhuriyetin tüm kurum ve kuruluşları “özelleştirme” adı altında “babalar gibi” satıldı… Bugünlerde ise şeker fabrikalarımızı satacağız. Yabancıya toprak satışı serbest bırakıldı… Yabancıya 81 milyon 664 bin 98 metre kare toprak satıldı… Bankalarımızın hisseleri yabancıların eline geçti… Hani o 9 Eylül’de denize döktüğümüz Yunanlı bile ülkemizden banka satın aldı…

Senin o bozkırın ortasında, yoktan var ettiğin başkentimiz Ankara’nın içini boşaltılıyoruz. Merkez Bankası ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nü İstanbul’a taşıyoruz… İstanbul’u finans merkezi yapacağız. Dünyanın tanımadığı bir İstanbul Borsası’na sahibiz. Dünya tanımıyor ama Japon ev hanımlarının bile bizim borsamızda oynadığı ve para kazandığını fısıltı gazetelerinden öğreniyoruz… Ne büyük gurur değil mi? Ekonomi uzmanlarımız; “yabancı borsacı bir koyup üç alıyor, kaynağı belirsiz sıcak para borsada dönüp duruyor, düşük kur yüksek faiz sarmalı boğazımızı sıkıyor” dese de sen bakma onlara… Durmak yok, yola devam!

Esasında devlet ziyaret protokolünden seni de çıkarttık! Artık yabancı ziyaretçileri İstanbul’da karşılıyor ve burada ağırlıyoruz. Gezdirmek için de Kayseri’ye götürüyoruz… İstanbul yeniden payitaht olma yolunda hızla ilerliyor, Hamdolsun!

Ama üzülme ne olur! Seni her gün binlerce vatandaş ziyaret ediyor. Yani vatansever evlatların, devrimlerinin bekçiliğini yapmaya devam ediyor…

Türkiye israf şampiyonu oldu. Bugün 528 bin adet makam aracına sahip bir devlet kadrosuna sahibiz. Vekillerimiz şimdi de özel şoför peşinde koşuyor…Ülkeyi küresel sermayenin pazarı haline getirdik. Yollarımızda 15 milyon otomobil geziyor. Tamamı yabancı üretim… Biz mi? Yukarı da anlattım… Biz üretemedik… Ürettirmediler… Esasında bir Devrim otomobili ürettik ama onun da deposuna benzin koymayı unuttuğumuz için bizi yöneten zihniyetler “Devrim”i depoya tıktı…

Cumhuriyeti Cumhuriyet yapan devrimlerini de rafa kaldırmak için elimizden geleni yapıyoruz…
İşgale uğradık… Aman yanlış anlama! Topraklarımız değil, raflarımız işgale uğradı… Ucuz Çin malları tarafından… Hele de cebimizdeki telefonları bir görsen! Ahh elbette sen nereden bileceksin, senin zamanında cep telefonları yoktu… Şimdilerde telefonlarımızı cebimizde taşıyoruz… Nerede olduğumuzu, kimlerle konuştuğumuzu herkes biliyor… Devlet herkesi dinliyor… Gizlilik diye bir şey kalmadı. İletişim sektörümüz yabancının elinde. Uydumuz bile var…

“ABD yatak odalarımızı bile izliyor” diyorlar ama ben yine de bu kadarına ihtimal vermiyorum(!)

Bir şeyi daha bilmen gerek. Türkiye artık kendi kendini besleyen 7 ülkeden birisi değil. Dışarıdan buğday ithal ediyoruz. Tohumumuzu bile İsrail ve ABD’ den alıyoruz. Hayvancılığımız can çekişiyor. Bizim “anguslar” dışarıdan canlı hayvan ithalatını serbest bıraktı. Ülke kaçak et cennetine döndü…

Gümrük Birliği’nin durumu ne olacak diye soruyorsan eğer; Türkiye İhracatçılar Birliği Başkanımız, AB’yle 14 yıldır devam eden Gümrük Birliği’nin üçüncü ülkelere ihracatta ülkemize 4.5 milyar dolarlık zarar verdiğini söyledi. Bakanımız ise “Anlaşma tekrar müzakere edilecek” dedi. (20 Şubat 2010 Star Ekonomi)

Aradan 19 ay geçti hâlâ gereği yapılsın diye bekliyoruz…

Bizi bu anlaşmalar mahvetti…

Devam edecek…

REKLAM ALANI
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.