1 Mayısın ardından
1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yeniden resmi tatil olarak kabul edilerek kutlandı.
Böylece, İstanbul Taksim Meydanı ile ilgili olarak başlayan söz düellosu da tatlılıkla sona erdirildi.
İdarenin takdiri doğrultusunda, makul bir gurup işçi kitlesinin Taksim’e girerek çelenk koyması uygun görüldü. Bu davranış ile işçi kesiminin arzusu bir ölçüde karşılanmış olurken, bir yandan da büyük bir kalabalığın toplanarak miting yapmasına izin verilmeyerek idarenin iradesi yerini buldu.
Bu durumdan sonuçta her iki tarafta memnun olmuştur sanıyorum.
Ancak, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere bazı illerimizde yine terör örgütleri ve bunların anarşist maşaları iş başındaydı.
Bu maşalar yine yaktılar, yıktılar, sağa sola saldırarak kırıp döktüler ve etrafa Molotof kokteylleri atarak yangınlara neden oldular. Kısacası etraflarına yine ellerinden geldiğince zarar verdiler.
Bunların amacı zaten işçilerin bu anlamlı günlerinde onlara katkıda bulunmak değildi. Bunların amacı kırarak, dökerek toplumu huzursuz etmek ve bu anlamlı güne gölge düşürmekti. Bu anlamlı günü fırsat bilerek toplumda yılgınlığa neden olmak ve seslerini kırıp dökerek duyurmaktı.
Esasen bunların işçilerle ve onların aileleri ile de bir ilgisi yoktu. Kanaatime göre bu tür hareketler maalesef yeterince ceza ile karşılaşamadığından sıkça tekrarlanıyor.
Oysa etrafı kırıp dökerek, mağazaların vitrinlerini indirerek, park halindeki araçları ateşe vererek etrafa zarar verirken bir iş yaptığını zannedenlere verdikleri bu zararlar mutlaka ödettirilmelidir. Bu maşalar eğer on sekiz yaşın altında ise o zaman bunların anne ve babasına bu zararlar bir şekilde mutlaka ödettirilmelidir.
Çünkü her aile reşit oluncaya kadar çocuğundan sorumludur.
Çünkü hiç kimsenin kırılan vitrinini, yakılan arabasını, tahrip edilen dükkânının uğradığı zararı karşılama zorunluluğu yoktur. Bunu devletin karşılama zorunluluğu da yoktur. Zararı veren bu zararı karşılamalıdır.
Aracının freni tutmadığı için her hangi birinin bir iş yerine veya bir diğer araca verdiği zararı devlet ya da o iş yerinin, o aracın sahibi ödemekte midir? Ya da bu zararı devlet mi ödemektedir? Aksine bu zararı veren kişi verdiği bu zararı ödemek zorunda kalmaktadır.
O halde anarşik eylemlerle çevresine zarar verenler de topluma ve kişilere verdikleri bu zararı ödemelidir. Bunun için gerekli yasal düzenlemeler biran evvel yapılmalıdır.
Yaptığı yapanın yanına kar kaldığı sürece, yani verdiği zarı ödemek zorunda kalmadığı sürece, bu tür olaylar devamlı olacaktır.
Çalışıyor ise ücretinden her ay belli miktarda kesinti yaparak ödettirilmeli. Eğer çalışmıyor ise o zaman da her hangi bir devlet hizmetinde ücretsiz çalıştırılarak ödettirilmelidir.
Özellikle Güney Doğumuzda veya büyük şehirlerimizde meydana gelen ve terör örgütünü desteklemeye yönelik faaliyetlerde özellikle çocukların ön plana sürüldüğüne sıkça tanık oluyoruz.
Polise taş atmak, etrafa zarar vermek sureti ile yapılan illegal gösterilerde bu küçük çocukların kullanılması da yasaların ve uluslar arası hukukun çocuklara tanıdığı cezai ayrıcalıktan yararlanmak arzusundan kaynaklanmalıdır.
Böyle olunca da bu günün küçüğü ve masumu olan çocuk geleceğin anarşisti, teröristi olarak yetişmektedir. Çocukların bu şekilde kullanılmasını ve ilerisi için potansiyel bir anarşist olarak yetişmesini önlemek için de bazı düzenlemelerin yapılabileceği kanısındayım.
Devletimizin bu konuda yapacağı en başlıca iş, bu çocukların ailelerinden alınarak devlet denetiminde eğitilip yetiştirilmesini, sağlayacak önlemler alınmasıdır.
Bunun için öncelikle, adına ‘çocuk köyleri mi dersiniz, çocuk eğitim merkezleri mi’ dersiniz ne derseniz deyin, bu çocukların devlet eli ile yetiştirilip eğitilebilecekleri merkezler oluşturulmalıdır.
Terör örgütlerince kullanılan çocuklar ailelerinden alınarak bu merkezlerde geleceğe hazırlanmalıdır.
Nasıl ana babası uyuşturucu tiryakisi olanın çocuğunu devlet alabiliyor ise geleceğin potansiyel anarşisti olacak bu çocukları da ailelerinden alıp ilerisi için yararlı bir nesil olarak yetiştirme yolunda gerekli adımlar artık atılmalıdır.
Hatta gerekirse diğer kardeşleri de alınmalıdır. Çünkü o da aynı tuzağa ileride düşecektir.
Tabii bunun için önce yasal temeller oluşturulmalı ve bu imkanı sağlayacak alt yapı yatırımları yapılmalıdır.
Bu gün nasıl sokak çocukları ile ilgili yetersiz de olsa, koruyucu çalışmalar yapılıyor ise, geleceğin potansiyel suçlusu bu çocuklar için de etkin çalışmalar yürütülmelidir.
Aksi halde geleceğe daha aydınlık bakmamız mümkün olmayacaktır.