İlkeler ve dünya gerçekleri!
İlke, prensip; her türlü tartışmanın dışında ve üstünde sayılan ana düşünce ve inanış, baş kural olarak tarif edilir. İlkelerden ödün verilmez!
İlkesi olmayana en basitinden ilkesiz veya kısaca ilkel denir!
Kişilerin ilkeli olup olmaması kolaydır! Dağ başında evliyalık kolaydır, asıl olan şehirde evliya olabilmektir! Kendini idare eden toplumu o kadar kolay idare edemez. Zor olan teşkilatların ve örgütlerin ilkeli olup olmadığıdır!
Bu zorluğun belli başlı sebepleri vardır. Kanaatimce bunun birinci sebebi; ilkelerin tür ayırımlarının yapılamamasından ve önceliklerin karışmasından gelmektedir.
İlkelerin türleri kısaca şöyledir. Biçimsel ilkeler (genel kurallar). İçeriksel ilkeler. Varlık ilkeleri. Nedensel İlkeler. Bilgi İlkeleri. Genel ve nesnel yasalar. Öznel İlkeler.
Genel kurallar adı üzerinden geneldir, bununla hüküm verilebilir ama her istisnanın müstesnası olduğu unutulmamalıdır.
İçeriksel ilkelerde, hüküm belirtme cinse ait mi yoksa özele mi ait konusu ilekıyas umumi mi yoksa şahsi mi konusu önemlidir.
Varlık ilkeleri, hükümce tek anlam gelen ifadelerden seçilmeli mücmel veya muhtemel manalardan kaçınılmalıdır. Varlık ilkelerini tam oturtamayanların, varlıklarını sürdürmeleri beklenemez.
Nedensel ve bilgi ilkeleri, nedenlere veya bilgiye bağlı olduğu için nedenler değiştikçe, bilgi arttıkça değişecektir! Bunların sınırları iyi belirlenmeli, şahsi olmaktan çok geneli ilgilendiren konularda nedensellik aranmalıdır. Bilginin sıhhati unutulmamalıdır.
Genel ve nesnel yasalar da ilke hükmünde olup adlarından anlaşılacağı üzere genele hitap etmeli, herkes için aynı olmalı, kanıtlanabilir ve doğrulanabilir olmalıdır.
Öznel ilkeler, söz söyleyene ait ilkeler olup, söz söyleyeni bağlar. Söz söyleyenin adamlığı kadar ilkeselliği olur! Bence ve bize göre diye başlanan bu ilkeler, sürekli ve adaletli olduğu müddetçe anlamlıdır.
Kanaatimce zorluğunikinci sebebi; ilkelere uygun paradigma oluşturulamamış olmasından kaynaklanmaktadır. Paradigma, bireyler, gruplar hatta milletlerin neyi nasıl algıladıklarını, neyi benimseyip neyi benimsemediklerini belirler. Paradigma çok basit bir ifadeyle insanların olaylara, konulara bakış açısıdır denilebilir.
İstediğin kadar sağlam ilkelerin olsun, bunu hayata geçirecek paradigmalar kuramadı isen sıkıntı er veya geç seni bulacaktır!
Paradigmasını kuramayan ilkeler zamanla paradoks algısı oluşturmaya başlar!
Ülkemiz ve dünya Müslümanlarının tebliğ açısından büyük sıkıntısı, sağlam ilkelere sahip olmalarına rağmen, paradigma kuramamaktan ve düzende hakimiyet sağlayamamalarından kaynaklanmaktadır.
Mevcut sistemlerin kirli suları ile onların bataklık zeminlerinde, ilkeler ile faydalı ve güzel ürünler ortaya çıkartamamaktadırlar.Faydalı olsa güzel olamamakta, güzel olsa faydası olmamaktadır! Çünkü sistem bir bütündür. İlke ve paradigma bütünlüğü olmayınca iyiye, güzele ve adalete dair olacak olanlar toplumsal bir bütünlük oluşturamamaktadır.
Paradigmalar ile ilkeler çeliştiği veya hâkim kültürün paradigmayı belirlediği zamanlarda ilkeler amiyane tabirle hayatın gerçekleri ile karşı karşıya gelir!
Faizi temel kabul eden ekonomik anlayışta, faize çalışan, faizciyi büyüten, demagog siyasetçiler, faizin haram olduğu ilkesini dillendirseler de faiz ile ekonomik düzeni uygulamaktan vazgeçemezler! Faizsiz sistemleri bile kâr payını faize göre belirlemek zorunda kalırlar!
Hak ve hakkaniyetten bahseder ama ehliyet ve liyakate önem veremezler. İlkesizlik bir nevi fısk ve fücurdur bunu bilmezler! Aslında bilirler ama onların dünya gerçeği onları başka paradigmalara bağımlı kılar, ilkeler sürekli söylenir durur, vicdanlar uyutulur.
Uykudan uyanmak için hatırlatmakta fayda var: “…Allah fasıklar topluluğuna hidayet vermez”